Yaptığımız çekimler, her an hayatımızda olan pratikler, kayıtlar, gelecek albümlerin planlanması, solo çalışmalarımız, spor zamanlarımız derken geçirdiğimiz bu haftadan hiçbir şey anlamamıştım. O kadar yoğunduk ki Taehyungla dahi sadece gece uyurken vakit geçirebiliyordum. Bireysel yapılan programlarımız çakışmıyordu şu sıralarda ve bu yüzden de gün içinde onunla vakit geçiremiyordum. Geceleri de çok yorgun olduğumuzdan ve her yerimiz ağrıyor olduğundan ikimiz de sadece uyumaya çalışıyorduk.
Yine de zor geçen gecelerin sabahı, Taehyung sayesinde güzeldi.
Her sabah onunla sarmaş dolaş bir şekilde uyanmak güzeldi. Her sabah onun kokusunu soluyarak, onun öpücükleriyle uyanmak veya onu uyandırmak güzeldi. Güne enerjik ve küfür etmeden başlamamın tek sebebi Taehyung oluyordu.
Ama bugün yoktu.
Uzun süredir ilk defa tek başıma, alarmım sayesinde uyanmıştım. Kaşlarım hissettiğim boşluk nedeniyle çatılırken gözlerimi zorla açarak etrafa bakınmıştım. Onu göremeyince derin bir nefes vererek gözlerimi kaşımış, telefonuma uzanarak hemen Taehyungu aramıştım.
Aramıştım ama açan olmamıştı. Tekrar tekrar arasam da bir şey değişmemişti. Ben de pes ederek yataktan kalkmış, kısa ve sıcak bir duş alıp kendime gelmeye çalışmıştım. Kaslarım daha iyi durumdaydı ama yine zorlanacakları için şimdiden sızlıyorlardı.
Odaya dönüp üzerimi giyindikten sonra saçlarımla ilgilenmiş, fön çekmeye üşenerek kıvırcıklaşıp kabarmasına göz yummuştum. Salona geçtiğimde Namjoon hyungun uyukladığını duymuştum. Her çok yorgun olduğu zamanlarda olduğu gibi hafif hafif horluyordu ve onu rahatsız etmek istememiştim. Sessiz olmaya gayret ederek mutfağa geçtiğimde henüz kimsenin buraya uğramamış olması garibime gitmişti çünkü genelde Seokjin hyung ya da Yoongi hyung ne olursa olsun her zaman erkenden kalkar ve kahvaltı hazırlarlardı.
Fazla sorgulamayı reddedip kahvaltı için neler yapabileceğimi düşünmeye başlamıştım. Açıkçası fazla bir şey yapamıyordum o yüzden sadece bildiğim şeylerden yapmaya başlamıştım.
Yaklaşık kırk dakikaya hazırladığım kahvaltı sofrasında bir eksik olmadığına kanaat getirdikten sonra salona gitmiş ve Namjoon hyungu uyandırmıştım. Seokjin hyungu, Yoongi hyungu ve Jimin hyungu kaldırdıktan sonra Hoseok hyungun yanına geçmiştim. Ona seslensem de uyanmadığında bir anda kendimi onun yanına uzanırken bulmuştum. Kolumu ve bacağımı üzerine atıp iyice ona sokulduktan sonra gözlerimi kapatmıştım. Buraya gelme amacım aklımdan çıkmıştı bile.
Dakikalar sonra evde takırtılar yükselmiş, odanın kapısı açılmıştı. Gözlerimi açmaya halim yokmuş gibi hissettiğimden hiç istifimi bozmamıştım ama duyduğum nefes sesiyle birlikte istemsizce gözlerim hareketlenmişti. Çünkü içeri giren kişi Taehyungdu. Evet, birbirimizi nefesinden tanıyacak durumdaydık.
"Jungkook? Uyudun mu?"
"Ne? Hayır?"
"Neden yatıyorsun? Kahvaltıya gelmeyecek misiniz?"
"Kahvaltı-evet, geleceğiz şimdi" diye mırıldanarak gözlerimi tamamen açmış ve yattığım yerden doğrulup Hoseok hyungu uyandırmaya çalışmıştım. Bu sefer fazla diretmeden uyandığında beni görür görmez gülümsemiş ve tatlı sesler çıkararak hemen beni kendisine çekmiş, yanağımı öpmüştü. Bu sayede günümü aydınlatan kişi bu sefer o olmuştu.
"Kahvaltı hazırladım" demiştim ona sarılmaya devam ederken. "Hadi kalkalım, hyunglar oturmuştur çoktan"
"Omlet de yaptın mı? Senin omletin çok güzel oluyor. Lütfen yaptım de"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İdol: taekook
Fanfiction"Kararlarım beni iyi veya kötü yargılamanız için değil, istediğim hayatı yaşamak için varlar" 04.05.2019