£
Sevgi güzel gibi anlatılan, sadece dizi, film ve kitaplarda abartıyla tasvir edilen bir duyguydu. Aşık olmak elbette güzel bir histi. Fakat hayat güzel olan hiçbir şeyin ömrünü uzun tutmazdı. Bir süre sonra duygular solardı. Şeye benziyordu, yaz aylarında açan çiçeklerin sonbahar-kış'a girildiği anda yaşamayı bırakmasına.
En son lise üçüncü sınıftayken birisi dikkatimi çekmişti. Dikkatimi çekmesinin sebebi ise sürekli kitap okuyor olmasıydı. Bir gün içinde birkaç farklı kitapla görüyordum onu. Hiç kimse umrunda olmazdı. Sonradan anlamıştım ki, hayattan soyutlanıp kitaplara gömülen birine hayatın gerçekleri ile gidemezdim. Bu yüzden kısa bir sürede tekrar derslerime dönmüştüm. Bunu yapmak benim için kolay olduğunda, zaten öyle büyük bir duygu içinde olmadığımı fark etmiştim. Kitap tasvirleri ve film sahnelerine göre aşık olduğunuz kişi daima aklınızdadır. Hatta saçma bir olayda bile işin ucunu ona bağlayabilirsiniz. Bir de aşk kalbini ele geçirmişse, unutmak kavramı ölümle aynı anlama gelir. Ve daha nice kurgular işte.
"Makyaj yapmamı ister misiniz, efendim?"
Ayaklanırken, başımı hızlıca 'hayır' anlamında salladım. Biraz daha boya ve birçok bakım malzemelerinin kokusunun üst düzeyde olduğu bu yerde kalırsam, kusacaktım. Saçlarımdaki kırıklar alınmış ve biraz kesilmiş, anlamadığım bir bakım uygulanmış, muhtemelen annemin kıyafet rengini söylemesinin ardından bebek mavisi takma tırnaklar takılmıştı. Neyse ki, boya isteyip istemediğimi sormuştular. Zira annemin kesin emri olsaydı, asla durduramazdım.
Akşam yedide, nihayet eve girdiğimde, elimdeki poşetlerle birlikte yukarıya çıkmaya başladım. Leşim çıkmıştı, o derece yorgundum. Jisoo ile hiç karşılaşmamıştık. Zaten onda evlilik heyecanını kardeşi ile bölüşecek bir abla tipi yoktu. Severek mi evleniyordu, annem için mi evleniyordu bunu bile bilmiyordum. Sadece umuyordum ki, kalbi istediği için evleniyordur.
Odama girdiğimde, her şeyin eskiden olduğu gibi olmadığını görmüştüm. Zaten her şeyin tamamen yerinde olması klasiğini annem bana yaşatmazdı.
On dakikalık bir duştan sonra giyinerek, istemesem bile aşağıya inmiştim. Üzerimde sarı, günlük bir elbise vardı. Salondan çatal-bıçak sesleri gelirken, akşam yemeğine denk geldiğimi anlamıştım. Benim günlük gıdamın saati pek belli olmadığı için, yemek saatlerini pek takmazdım.
Masanın baş köşesinde annem otururken, sağ tarafta Jisoo vardı. Ve Jisoo'nun önünde de iki adam oturuyordu. İkisini de tanımıyordum. Biri muhtemelen Jisoo'nun nişanlısıydı.
"Jennie, sonunda. Biraz geciktin ama daha yeni başladık."
Nötr bir yüz ifadesiyle annemi süzerken, Jisoo'nun yanına yerleşmiştim. Cidden çok güzeldi. Ve görmediğim yıllarda da güzelliği eksilmek yerine fazlaca çoğalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
First rule; don't love [ jenkook ] ✓
FanfictionBir kalp vardı derin bir okyanusa düşüp kaybolan ve bir ruh vardı o okyanusta boğulan. Ve de bir aşk vardı yaşam için o soğuk sularda çırpınan. [ Jungkook ๑ Jennie ] © thynights | 2020