1.7

1K 101 56
                                    

Öncelikle diğer bölüm yakınmalarımı okuyup da, yeniden oy vermeyenlere teşekkür ederim :')

£

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

£

Kırık dökük duygularım ve yarım kalmış bir bedenle, hayatımın daha çok az bir kısmını geride bırakmışken, o az kısıma birçok can sığdırmıştım.

İlk önce, geceleri karşılaştığım sessizliğin ve karanlığın çocukluğuma kıymasını sakince izlemiştim. Sekiz yaşındaki bir kız, küçük bedeninden çocukluğunun gidişini soğukkanlılıkla izlemişti. Çocukluğunun cesedini kalbine gömdükten sonra, davranışlarındaki değişimi sadece aynaya baktığında kendisi görüyordu.

Her sabah saçlarını ördükten sonra, son kez aynaya bakıp dudaklarını hafifce yukarıya doğru kıvırarak, düzmece bir gülümseme ile çıkıyordu odasından.

Arkadaşlarıyla oynamıyordu artık. Yavaşca yalnızlığa doğru yürüyor, günlük aktivite olarak sadece gökyüzünü izliyordu. Yaklaşanları yarı yolda kelimeleri ile incitip, geri dönmelerini sağlıyordu.

Birkaç ay sonra yeni yıla girdikten sonra, nihayetinde doğum günü geldiğinde içinde sızlayan çocukluğu hafif de olsa bir heyecan yaratıyordu o bedende. Büyük bir parti verilip, sadece gösteriş için bile olsa hediyeler almak onu mutlu ediyordu.

O gün, babasını ortalıkta görmeyen bir kız, küçük dudaklarını büzmüş, etrafa bakıyordu bir umutla. Konuşan birkaç arkadaşını umursamadan, yukarıya, babasının çalışma odasına koştu hızlıca. Ona aldığı en güzel hediyeden bahsetmek istiyordu. Büyük bir oyuncak evdi ve içinde küçük bebekler vardı. Küçük odaları vardı ve istediğim gibi yerleştirebilirdim. Düşünceleri bile gülümsememe sebep olmuştu.

Kapıyı çalıp, "Baba, gelebilir miyim?" diye bağırdım. Fakat bir ses duymadığımda kapıyı yavaşca açıp, ışıklı odaya girdim.

Beni karşılayan ilk şey, yere düşmüş sandalyeydi. Merhaba, en büyük acıma yandaşlık eden, sandalye.

Ardından bakışlarımı kaldırıp odada gezdirdiğimde, babamı gördüm. Gözleri açıktı ve bana bakıyordu. Boğazında bir ip vardı, tüm boynunu sıkıca saran. Ve o ip de büyük ve oldukça ağır olduğu belli olan avizeye bağlıydı. İkinci yandaş, sana da merhaba.

Ayakları yere değmiyorken, bedeni rüzgarda sallanan salıncak misali hafifce sallanıyordu. Gözleri açıktı, hala yaşıyordu diye düşünmüştüm.

"Baba?" diye seslendiğimde, kulaklarımda çınlayan sesimin yankısı, içimi ürpertmişti.

Yavaşca yere oturduğumda, gözlerimi ondan ayırmadım. Bana hiç bu kadar uzun süre bakmamıştı.

First rule; don't love [ jenkook ] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin