1.6

1K 111 55
                                    


"Klasik bir konu aslında."

"Anlatma." diye mırıldandım, bakışlarımı ona çevirirken.

"Kızmakta haklısın..-"

"Kızmadım. Bu senin özel hayatından bir bilgi ve oradaki arkadaşlarının bile ağızlarının açık kaldığını gördüm. Kimseye söylemediğin belli. Hem, saçma triplere girecek biri değilim, biliyorsun."

Gülümsedi ve omuz silkip konuşmaya devam etti.

"Yine de anlatacağım. Birkaç ay öncesine ait bir konu bu. Büyükbabam biraz eski kafalı birisi olduğu için, hala birilerinin hayatına karışıp, idare edeceğini düşünüyor. Bilirsin, eskiden böyleydi. İki kızını, fikirlerini sormadan evlendirmiş, hatta oğlunu da ortağının kızı ile evlendirdi. Zaten şu an, o ortağının torunu ile de beni evlendirme düşüncesinde. Neyse ki, büyükannem biraz daha şu anki dünyamıza uygun düşünebilip, onu az da olsa dizginleyebiliyor. O kızı birçok kez gördüm. Çocukluk arkadaşı sayılmıyoruz ama evimizde bulunduğu için karşı karşı geliyorduk. Tavırları nasıl desem.."

"Şımarık?"

"Sanırım. Hiç çekilmeyecek olduğunu biliyorum sadece, o bile yetiyor uzak durmama. Büyükannem de pek ısınamadığı için, arkamda duruyor."

Başımı sallarken, parmaklarımla oynamaya devam ettim.

"Bu arada, ablanla yüz yüze gelmek istememenin sebebini şu an daha iyi anlıyorum."

Güldüm.

"Genlerimizde var aslında, ben de gıcığımdır, biliyorsun."

"Seninki tatlı olanından, onunkisi daha çok acı biber gibi."

Benzetmesine kahkaha atarken, o da kendi söylediğine karşılık yüzünü buruşturup gülmeye başlamıştı.

Birinci kata inip, geçen gün bana gösterdiği köşeye gelmiştik.

"Bir şey soracağım."

"Sor." dedim, ellerimi hala sıcak olan kahve kupasına hafifce sararken.

"Hani şu beş gün olayı vardı. Bir ilerleme var mı?"

Kaşlarım havalanırken, omuz silktim.

"Bilmiyorum. Yani varsa bile son ana kadar fark edeceğimi zannetmiyorum."

"Yani son güne bırakıyorsun?"

"Belki."

Kaçamak cevaplar veriyordum, çünkü gerçekten bilmiyordum. Ortam sessizleştiğinde, istediği cevabı alamadığı için, durgunlaşan yüzünü fark etmemek aptallık olurdu.

"Bak, biliyorum, benden doğru dürüst bir şeyler duymak istiyorsun. Ama ben insanları kırmaktan gerçekten yoruldum. Dudaklarımdan çıkan minik bir güzel söz, kalbine ektiğin umut tohumlarını sulayabilir. Bu yüzden yaşadıklarımı gerçekten hissettiğimden emin olmadan, bir şey söyleyemem."

"Pekala, bu konuları şu anlık kapatalım. Hadi kalk, yukarıya çıkalım. Saat geç oldu."

Onaylarken, kahvemi de alıp ayağa kalktım.

"Kaç gün daha buradasın?"

"İki bilemedin üç. Tepemin tası atarsa belki de bir saat falan sürer geri dönmem." dedim omuzlarımı silkerken.

"Aman, atmasın o tepenin tası. Yarın sabah kahvaltı ettikten sonra, çıkıp biraz gezmeye ne dersin? Belki kaymak falan da istersin?"

"Kış ayısı görmek daha heyecanlı olurdu, kaymaktan nefret ediyorum."

First rule; don't love [ jenkook ] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin