Kagura eve gittiğinde Hanzo'nun Hanabi'ye yemek yedirdiğini gördü. Beraber gülüp eğleniyorlardı. O kadar birbirleriyle meşgullerdi ki Kagura'nın eve girdiğini çok geç fark ettiler.
"Hoş geldin." Diyerek gülümsedi Hanabi.
Kagura gülümsemekle yetindi. En yakın arkadaşı gözlerinin önünde eriyip gidecekti. Hastalığını Hanabi'ye söyleyip söylememek arasında çok düşündü Kagura yol boyunca.
Henüz değil, henüz zamanı değil.
"Biraz işim var. Hemen aranıza katılırım." diyerek odaya kapandı Kagura.
Kendisine çanta hazırlıyordu. Uzun bir yolculuğa çıkma kararı almıştı. Sonunda ölüm olsa bile arkadaşını kurtarmak için elinden geleni ardına koymayacaktı.
Boyundan büyük çantada, ona bir-bir buçuk hafta yetecek kadar erzak vardı. Son olarak uyku tulumunu da sıkıştırdıktan sonra çantanın ağzını kapatıp arkadaşlarının yanına geçti.
Saatlerce Hanabi'nin yanından ayrılmayan Kagura, şimdi uyuyan arkadaşına bakıyordu.
Hanzo sessizliği bozarak, "Ne biliyorsun? Saklama benden Kagura." dedi.
Kagura derin bir nefes alarak ayağı kalktı ve peşinden gelmesini söyledi. Herhangi bir olasılığa karşı Hanabi'nin duymasını istemiyordu.
Kapının önüne çıktıklarında Kagura bildiği, yapacağı her şeyi Hanzo'ya anlattı. Bir gözü dolmuştu Hanzo'nun. Ve yaş usul usul sol yanağından akıp gitti.
"Bu yapacağın şeyin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum Hanz ama arkadaşımın gözümün önünde acı çekmesini izleyemem. Birimizin bunu yapması gerekiyor. Bu halde bir sürü insan var. Bir umut bekliyorlar. Fynoko kralı, kraliçe Odette'in isteğine karşılık, halkını geri istiyor. Binlerce insanı o karanlık çukura geri itemeyiz."
"Sen nerden öğrendin?"
"Neyi?"
"Fynoko kralının hayır dediğini?"
"Ben odadan çıktıktan sonra Lancelot girmiş. Elçi haber göndermiş, o da odadakilere söyledi. Ben Miya'dan öğrendim."
"Gitmene müsade edemem Kagura."
"Senden istediğim tek şey Hanabi'ye iyi bakman. Onu ben gelene kadar hayatta tut Hanz. Sana yalvarıyorum, bunu yap. Sana emanet." daha sonra eve tekrar girip hazırladığı çantayı aldı ve dışarıya tekrar çıktı.
"O zaman müsade et sana kendini koruman için bir şey vereyim." Hanz evin içine girip kısa sürede elinde kılıçla geri döndü. "Kullanmayı bilmiyorsun, biliyorum. En azından düşmanlarının gözünü korkutmana yardımcı olur."
"Teşekkür ederim Hanz."
Uzun uzun sarıldılar. Güven dolu bu sarılma Kagura'nın rahatlamasına yardımcı oldu.
"Kendinize iyi bakın." diyip kollarının arasından ayrıldı Kagura.
"Sen de iyi bak. Diikatli ol." El salladılar ve Kagura yola koyuldu.
Sınıra yaklaştığı sırada peşinden gelen bir ses duydu. Arkasını dönüp baktığında karşısında Alucard'ı bulmayı ummuyordu.
"Sakın gitmemem için ikna etmeye çalışma." Kagura kısa bacaklarıyla daha hızlı adımlar atmaya başladı. Lakin Kagura'nın üç adımı Alucard için bir adım ediyordu. O yüzden hızlanması pek bir işe yaramadı.
"Yoo, yoo öyle bir amacım yok." Alucard ellerini başının üstünde birleştirip Kagura'yla yürümeye devam etti.
"E, ne diye geliyorsun peşimden? Miya'nın yanına gitsene."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK DEĞİŞİM
Fanfiction*Mobile legends karakterinden (sadece karakterlere) esinlenilmiştir.* *Büyü olayı yok.* *Hikayeler bir değil.*