~ 1 ~

277 101 122
                                    

"Canımın acısıydın.
Ben bir tek o canı unutmamak için
Her şeyi hatırlamıştım."

Didem Madak

(GÜNÜMÜZ)

Unutmak... Üç hece, yedi harfli basit bir kelimedir ama gerçekleşmesi aylar, yıllar hatta bazen bir ömür alır. Hayatta bazen bazı şeyler olur, sivri uçlu bir bıçak gibi gelir ve tam on ikiden vurur kalbini. O andan itibaren her şey değişir. Yemeyi, içmeyi unutursun, adını hatta yaşamayı unutursun ama o bıçağın varlığını unutamazsın. Bu bıçak; bazen bir kazayla başlayan tesadüf tanışma, bazen ise koca bir enkazın altında bırakıldığın beklenmeyen ayrılıktır. Tamamen dibe batarsın. Dersin ki kendine; 'tamam, bitti, bu kadar. Daha kötüsü olamaz. Daha fazla dibe düşemem.' Sonra bir bıçak daha saplanır. Ardından bir tane daha... O zaman anlarsın; diplerin aslında hiç bitmediğini.

Kimse bilmez ama, asıl dipler çıkarır insanı aydınlığa. Battıkça, saplanacak bir sonraki bıçağa daha dayanıklı olarak çıkarsın. Çünkü alışmışsındır bedenindeki yardan gelen yaralara. Öldüğün zaman mesela, bedenin toprağa değerken ruhun göğe yükselir. Bedenin toprakla sarılmadan çıkamaz kafesinden.

Dibe battığın toprak, yaralarına bulanır, dertlerini gömer, seni kendinle pişirir. O zaman bir çiçek gibi filizlenirsin üzerinde. Hayat, dibe batmaktan ibarettir, ancak sen kafanı kaldırdığın sürece görürsün gökyüzünü.

Sen benim için, hem battığım dip hem de sonsuzluğunda uçtuğum gökyüzüydün. Beni kendi ellerinle gömdün ama yine o ellerinle gösterdin göğü. Ben sana, battıkça uçtum, uçtukça battım. Öyle garip bir sevdaydı bizimkisi...

~~

Bugün, benim cehennemin ortasında kaldığım gündü... Her şeyin bittiği, yolun sonundaki ışığın söndüğü, kalbime son bıçağın saplandığı o gün. Çok zaman geçti üstünden. Bugün gibi bir sürü 'o gün' yaşadım ben. Günler geçti üstünden, aylar geçti, yıllar geçti. Peki ya ben? Ben neden geçmedim hala o günden? Neden düşününce bile hala kalbimin ortasındaki soğuk bıçağın sivri ucunu hissediyorum?

Nasıl geçilebilir ki? Bir insanın bütün yolları bir günde kapanırsa, bir günde dünyası dönmeyi bırakıp güneşini kaybederse, nasıl geçerdi? Bir gün, tek bir gün, o günden yalnızca birkaç saat, her şeyi değiştirmeye yetebilir miydi? Yetiyormuş. Acısı yüreğimde hala tazeydi, hala ilk günkü gibi yanıyordu, söndükçe küllerinden yeniden alevleniyordu. O güne kadar, bir uykudaydık sanki biz. Çok güzel bir rüyaya dalmıştık. Onun beni sevmesi Allah tarafından armağan edilmiş bir mucizeydi. Koku... O'nun kokusu sarmıştı her yerimi. Gözlerinden yansıyordu bütün renkler. Kollarında bahar sıcaklığı vardı.

Sonra... Sonra bir şey oldu. Bir ses, bir ışık, bir poyraz... Hazan poyrazıydı işte o. Yapraklar döküldü, bütün çiçekler boynunu büktü. Yağmurların tuzu, gözyaşlarıma karıştı. Gözlerini açtı, renkler artık kara gözlerine karışmıyordu. O uyandı, ben uyumaya devam ettim. Tekrar uyusun diye bekledim, rüyamızı yine görsün istedim. Uyumadı, görmedi. İkimiz de görmüştük rüyayı ama sadece ben yaşamıştım sanki. Mucizeler, insanların hayatına yalnızca bir kere uğruyormuş, kaybedince tekrar gerçekleşmiyormuş. Bu yüzden ben, yalnızca onu değil, Allah'ın bana hediye ettiği mucizeyi de kaybetmiştim. Ben hala uyanmadım o rüyadan. Ben hala görüyorum rüyamızı. Ama ilk günkü gibi değil, artık yaşamıyorum. İki kişilik daldığın rüyada tek kişi yaşanmıyor çünkü.

Her şey onunla başlamıştı. En güzel günlerimi de, en derin acılarımı da onunla yaşadım. En güzel kahkahalarımı onun sayesinde attım, en yakıcı gözyaşlarımı onun için döktüm. Yaralarımı o sarardı hep. Severdi, öperdi ve geçerdi bir şekilde, acımazdı hiç. Ama şimdi o yok. O gittikten sonra yaralarımın hepsi açık kaldı, hepsi kan kaybediyor. Kahkahalarım tükendi, yerini yalnızca gözyaşına bıraktı. Geleceğim terk etti beni, yollar yüzüstü bıraktı. Her şey onunla geldiği gibi, onun gidişiyle kayboldu. Canımın acısını alırdı, şimdi canımın acısı oldu. Yine de onu tanımak benim mucizemdi. Artık her şey için çok geç. Ne ben, rüyamızdaki benim, ne de o uyandığı yerde.

Sen Uyanmadan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin