SINIR

82 14 6
                                    


merhabalar efendim ben geldim gönül hazinemin ilk bölümüyle karşınızdayım. aklımda çokça düşündüm nasıl ilerlesem nereden dalsam konuma olayın içinde size nasıl seslensem diye ben düşündükçe işin içinden çıkamıyınca aldım bilgisayarı karşıma bu gün iyi iş çıkarmadan kalkmak yok. nasıl ilerlerim yazdıkça o anki duruma göre giderim belkide itinayla düşündüğümü ansızın aklıma gelip öyle ilerlerim bilmiyorum. gönül hazinem çok özel bir hikaye belki ondan çok öğreneceğimiz şeyler olucak yada onunla ağlayıp onunla aşık olucaz yada bu hayata herkese inat sıkı sıkıya tutunucaz.  

fazla lafı uzatmadan ben sizi bölüme alayım. 

beğeni ve yorumları unutmayın bekliyorum. iyi okumalar.

 iyi okumalar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

1.BÖLÜM

SINIR

Karanlık şehrin tam ortasındayım. Elektrikler kesilmiş gibi Ortalık zifiri karanlık. Aklımda delice düşünceler. Bitmek bilmeyen uğultular sürekli kulağımda minik çınlamalar var. Ha bu miniklik dereceli bana göre minik sizi delirtecek kadar olabilir.

Ben Zühre namı değer ferman yazdıran ve filiz yazdıranın ortanca kızı Zühre yazdıran. Koca villanın çatı katında yatan Zühre yazdıran. Henüz yirmi yaşındayım. Hangi aile öz kızından korkar. Hangi aile öz kızını kapılar ardına tıkar. Benim ailem sırf laf olmasın diye beni çatı katında tutuyor eve misafir gelince. Bazenleri beni evden göndermemek için kendini zor tutan bir annem var. Sırf onlardan farklı düşünüyorum diye. Tuhaf hareketlerim olduğu için. Ben yerli yerinde davranmayı pek beceremem. Ağzıma ne gelirse söylerim kimi zaman hiç kusura bakmayın. Kimi zamanda hiç konuşmak istemem kendimi bir odaya tıkar aklımdaki tıngır mıngır düşüncelere dalarım. Ben sizlerden farklıyım.

Gözlerime can alıcı bir kış güneşinin değmesiyle gözlerimi araladım. Ocak ayının ortalarında olmamıza rağmen güneş sanki benim için doğmuş gibi. Tavanda orta büyüklükte kare bir pencere var. Bu odanın içinde en sevdiğim şu pencere. Yatağımın üzerine uzanınca direk gözlerimi süsleyen beni coşkulu şekilde karşılayan bir gökyüzüm var benim. Odamın diğer gerisi klasik küçük bir oda işte. Yüzümde güneşin selamlamasına karşılık kocaman bir tebessüm vardı ama artık yakmaya başlamış mavi gözlerimi. Daha fazla rahatsız olduğum için tek kişilik yatsğımın üzerinde sola döndüm. Gözlerim masamın üzerine sabitlendi her zaman orada olması gereken çalar saattim yoktu ortalıkta. Sürekli düzenli bir biçimde kurduğum çalar saatim yoktu. Ben bu gün onun sesini duymamıştım. Benim en sevdiğim saatimdi yanımda değeri tartılmayacak kadar yüksek maddi asla değil manan değerinden bahs ediyorum ben. Güneşin ışınlarından dolayı hala gözlerimin içi yanıyordu. Narin ellerimi gözlerime götürüp ovdum. Ardından ayağa kalkıp odamın küçücük lavabosuna doğru adımlar atmaya başladım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra aylarca görmediğim sarı saçlarımı gözlerimin üzerinden alarak geriye itekledim. Aylarca diyorum bu belki yıl olabilir ben uzun zamandır buradayım ki. Her günüm aynı geliyor bana. Saçlarımı görmüyorum yüzümü görmüyorum her kesin sahip olmak istediği deniz rengi gözlerimi görmüyorum. Çünkü kaldığım bu odanın içinde ayna yok. Aksimi gösterecek tek bir cisim dahi yok. Ben uzun zamandır yüzümü görmüyordum. Dikkat çekici bir güzelliğe sahip biriyim yaşıtlarıma oranla daha olgun gözüküyordum. Şimdi nasıl bilmiyorum. Kilo almışmıyımdır. Yada gözlerimin rengi solmuşmudur. Uzun zamandır bakım görmeyen saçlarım ucundan yıprandığını sinyallerini vermeye başlamış bile. Bakım isteyen bir cilde sahip değilim hiçbir zaman ama şimdi olduğum konuma bakılırsa bu değişmiş. Ellerim çatlamış. Kimbilir yüzüm ne haldedir. Her sabah düşündüğüm rütin düşüncelerdi bunlar malum yapacak başka bir halt yoktu küçük kafesimin içinde. Lavaboda işimi bitirdikten sonra mini dolabıma doğru gittim. En azından bu benim istediğim gibiydi. Ben giyinmeyi. Yeni yeni kıyafetler almayı çok severdim. Modayı çok takip eden biri değildim daha çok kendime yakışan kıyafetlere bayılırdım. Bu yüzden ayda bir kıyafetler alınırdı bana. Beğenmediklerimi anında kapı dışarı ederdim. Vişne çürüğü rengin olan kazağımı kavradım hemen alt refta duran koyu kot pantolunumuda kavrayıp dolabın kapaklarını sert şekilde kapattım. Yatağımın yanına varır varmaz ellerimdeki kıyaferleri bırakıp üstümdeki gecelikleri çıkartıp dolaptan çıkardıklarımı giydim. Saçlarımı açık bırakarak gözlerime giren bir kısmını kulağımın ardına sıkıştırdım.

Özgürlüğe Bin Adım Kala -RAFLARDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin