Kangdae karşısında bütün heybetiyle duran Han Beye baktı. Karşısında onu görmek beklediği en son şeydi. Bu yüzden öylece donup kalmıştı
"Başka birisini bekliyordun herhalde" Han Bey tek kaşını kaldırmış Kangdae'yi süzüyordu. Kangdae "Evet, kusura bakmayın..." derken Han Bey'in önünde eğildi. Kapının önünden çekilip Han Beyi içeri davet etti
Han Bey oturum odasına gidene kadar gözleri Minho'yu aradı. Ancak ortalıkta yok gibiydi. Tek kişilik koltuğa oturup karşısındaki ikili koltuğa oturana kadar Kangdae'yi süzdü
"Saygısızlık etmek istemem efendim" dedi Kangdae Han Beyin heybetinin altında ezilmiş gibi iki büklüm halde "Ama erken ziyaretinizin sebebini öğrenebilir miyim?"
Han Bey açık kapıdan koridoru seyretti "Minho'yu görmek için geldim"
"Minho'yu mu?"
"Evet, nerede o?"
Kangdae ensesini kaşıdı "Şuanda ormanda"
"Buradayım!" evde Minho'nun gür sesi yankılandı. Yatak odasında kapının önüne dikilmiş ve sesinin yüksek olmasındansa korkutucu olmasına özen göstererek sinirle bağırmıştı. Aynı anda kapıya sertçe tekme atmıştı
Han Bey geldiğinde Minho gelenin o olduğunu anlar anlamaz yataktan kalkmış ve kapıya yapışmıştı. Konuşulanları dinlemişti. Çok geçmeden de istediğini elde etmişti
Kangdae sakin kalmaya özen göstererek ağzını şaklattı
"Minho şuanda cezalı"
"Sebep?"
"Duygularının hareketlerine yansımasına mani olamıyor. Bugün pek bir huysuz"
Han Bey anlayarak başını salladı. Kangdae kurtulduğunu düşünüp rahat bir nefes almıştı ki Han Bey tekrar konuştu
"Çocuğu getir, Kangdae. Sonra verirsin cezasını"
Kangdae bir şey söyleyemeden kaldı öylece. Sinirlenmişti ama Han Beye karşı çıkması intihar etmekle aynı şeydi
"Minhyuk!" birkaç saniye içinde odanın kapısı açıldı ve Minhyuk dışarı çıktı. Oturum odasına girip babasının söyleyeceklerini bekledi
Kangdae cebindeki anahtarı çıkarıp Minhyuk'a verdi "Git abini çıkar"
Minhyuk başıyla onaylayıp anahtarı aldı. O gittikten hemen sonra Minho koşarak oturum odasına daldı
Bu onun tek şansıydı. Buradan bir an önce gitmesi gerekiyordu! Başarabilirse 1 yıl erken kurtulabilirdi
Han Bey kapının önünde gözlerinden alev saçarak dikilmiş olan çocuğu süzdü. Buraya ilk defa geldiğinde gördüğü gözlerden farklıydı. İlk gördüğü sadece dik başlı birisinin gözleriydi. Bu sefer ki ise tamamen nefret dolu bir katilin
"Buraya gel" Han Bey yanını işaret etti Minho'ya. Çekingen bir şekilde yanına gitti
Han Bey Minho'yu boydan süzdü. Kollarındaki morluklara kaydı gözü. Minho'nun kolunu kavrayıp daha yakından baktı ama Minho'nun canı zaten çok acıyordu. Morluğun üstüne bastırılması ile daha çok yanmıştı canı
"Bunlar ne zaman oldu?"
"Iki gün önce"
"Nasıl oldu?"
Minho başını çevirip babasına baktı "Cezalandırma" dedi soğuk bir sesle
Han Bey kaşını kaldırıp Minho'yu süzmeye devam etti. İşi bitince Kangdae'ye döndü
"İşime yaramaz"
"Ne!?"
Han Bey gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı
"Bu kadar morluğu varsa fazlasıyla yaramaz olmalı"
"Hayır, yaramaz olduğu için değil! Hareketleri düzgün yapamadığı zaman ceza verdim"
"O halde 1 yıl geçmesine rağmen hala beceriksizin teki"
"Hayı-"
"Üstelik..." Han Bey elindeki zengin işi olduğu belli olan bastona iki elini de yasladı
"Şu haline bak" Minho'yu iğrenir gibi baştan aşağıya süzdü "Senden, dediğim her şeyi gerçekleştirip Jisung'u eğitecek bir koruma yetiştirmeni istemiştim. Bir serseri değil! Gözlerindeki bakışlar bile onun laftan anlamaz arsız bir velet olduğunu gösteriyor"
"Hayır sadece şuanda biraz sinirli. Normalde çok sakin ve efendi bir çocuktur. Kolay kolay sinirlenmez!"
"Peki böyle bir çocuğu sinirlendirecek kadar ona ne yaşattın?"
Kangdae doğru kelimeleri seçemiyordu. Kafası allak bullak olmuştu. Söylemek için bir şeyler aradı ama nafileydi
Minho konuşmanın onun aleyhine gittiğini fark etmişti. Han Beyin dikkatini üstüne çekebilmek adına bir adım öne çıktı
"İstediğiniz her şeyi yapabilirim! Ne istediğinizi söyleyin yeter!"
"Ne istediğimi bile bilmeden bana söz mü veriyorsun? Bana saçma vaatlerde bulunma çocuk"
Minho başarısızlık ile sustu
Bir şeyler yapmalıydı!
Anlayabildiği üzere ya 10 ay daha bekleyip sonrasında buradan gidecekti ya da Han Bey onu istemediği için sonsuza kadar burada kalacaktı
"Siz..." Kangdae söze başladı
"Onu siz eğitebilirsiniz. Sonuçta o artık sizin çocuğunuz olarak görünecek. Ona istediğinizi yapabilirsiniz"
Hayır, lanet olası! Böyle söylersen benim için her şeyi daha da kötü yaparsın!
Han Bey yumruğunu yanağına yaslayıp Minho'ya baktı. Ancak konuştuğu kişi Kangdae'ydi
"Senden beklentim her şeyi halledip bana iş bırakmamandı. Ama görüşüne göre el atmak zorundayım"
İç çekip ayağa kalktı "2 ayın var"
"Ama 10 ay daha vardı"
"10 ay falan bekleyemem. Jisung'un abiye ihtiyacı var"
"Pe-Peki"
Han Bey kapıya doğru ilerlerken sağındaki Minho'nun saçlarına ellerini daldırıp karıştırdı
Kangdae Han Beye kapıya kadar eşlik etti. Minho ise koşarak kendi odasına girdi. Tek başına durursa babası ona vurabilir veya tekrar odaya hapsetmeye çalışabilirdi
Kardeşleri odaya girer girmez Minho'ya koşup sarıldılar. Kardeşlerinden ayrılır ayrılmaz da Hyunjin boynuna atlamıştı
Oturup sessizce sohbet ettiler. Minho olanlardan bahsetmedi ve geçiştirdi. Gece yatmadan önce Hyunjin'e anlatırdı.
Onlar sohbetlerini bitiremeden Jungeum geldi. Evi tekrar gergin hava kaplamıştı. Jungeum ve Kangdae kavga etmeye başlamadan önce Minho herkesi dışarı çıkarmıştı
İçeri de ne olduğu umrunda değildi. Büyük ihtimal birbirlerine saçma bir şekilde bağıracaklardı zaten. Bunları düşünmemeye çalışıp kardeşleriyle oyun oynadı. Hyunjin'e annesinin içeride oturduğunu unutturmaya çalıştı
Yetişkinlere ihtiyaçları yoktu. Bu 4 çocuk ormanın derinliklerindeki geniş bahçede sorunsuzca yaşayabilirdi
__________________
HAZIR MIYIZ GENÇLİK
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Past // MinSung (DG)
FanfictionLet's Play a Death Game kitabındaki Minho ve Jisung karakterlerinin geçmişlerini anlatan yan kitaptır. Spoi yememek için önce birinci kitabı okuyunuz Her şey Minho'nun içinde bir huzursuzluğa sebep olan o adamın gelmesiyle başladı...