Güneş batmıştı ve içerideki seslerden babamın geldiğini duyabiliyordum. Taehyung da onunla gelmişti, annem Ryuji'yi soruyordu ve benim odamda olduğumu söylüyordu. O gelmeden gözlerimi yumdum, konuşacak halim yoktu.
Birkaç dakika sonra kapı açılmıştı. "Jungkook?" diye seslendiğini duyuyordum ama cevap vermedim. Dizlerimi kendime kırmış, yatıyordum. Uyuduğumu düşünüp gider diye düşündüm ama gelip yanıma uzandığını hissediyordum.
"Saat erken, uyumadığını biliyorum." Ses vermedim. Önce derince bir nefes aldı ve sonrasında biraz hareketlendi.
"Haftaya babanla Seul'e gideceğiz, seni de götürmek istiyor. Bu eğlenceli olurdu, sen de biraz kafa dağıtırdın." Ben öylece yatarken bir süre daha konuştu. Okul kantininde tostun içinden çıkan böceği anlattı, matematik sınavının zor geçtiğini, televizyondaki bir programın ona ne kadar ilginç geldiğini. Anlattıkları ninni gibi geliyor, uykumu getiriyordu. En sonunda sustuğunda hala yanımdaydı. Ona karşı neden bu kadar hassaslaştığımı kestiremiyordum, sanki yıllardır yanımda olması gereken tek kişi oymuş gibi geliyordu. Çünkü Taehyung tam şu an parmaklarını saçlarıma dolarken yattığım yerde sessiz durmak imkansız bir hal alıyordu.
Ama ona teslim olmak istemiyordum. Yönelimimi aileme, arkadaşlarıma ben açıklamalıydım. Böyle olmamalıydı, ezik gibi hissediyordum kendimi. Ondan kaçıyordum çünkü yüzleşmek beni ürpertiyordu.
"Jungkook, böyle olmana üzülüyorum. Ben seni yargılamam, bunu bilmiyor musun? İstersen yönelimin zürafalara yönelik olsun, ya da senin açından balinalara falan. Bunlar önemli değil, sen hala aynı kişisin. Hala harika birisin. Lütfen konuş benimle, lütfen." Sesi az önce anlattığı onca şeyden sonra öyle kırık gelmişti ki ona bunu yaptığım için kendimden nefret ettim. Ancak tüm bu olanları onunla konuşmak çok zor geliyordu bana. İstemiyordum, bunu yapamazdım. Yanımda nefes alıyor oluşu yetiyor gibiydi.
"Uyuyor işte, kendi kendime konuşuyorum." Kısık sesli çıkan cümlesi ardından hareketlenmişti. Gideceği için o kadar paniklemiştim ki hemen kolumu beline sarıp onu engelledim. Gözlerim ise hala kapalıydı.
"Jungkook?"
"Gitme, Taehyung." En sonunda iki dudağım arasından dökülen kelimeler ile Taehyung yattığı yere daha da yerleşti. Gözlerimin ardındaki yaşları engelleyemedim, kapalı olmasına rağmen dökülüyordu.
"Tamam. Tamam, gitmem. Sen yeter ki iyi ol."
"Ama ne olursa olsun, ne yaşarsak yaşayalım gitme." Birden neden bu kadar duygusallaştığımı anlamamıştım ancak Taehyung hala saçlarımla oynuyordu ve bu durumu daha da kötüleştiriyordu. Ona daha da sokuldum.
"Gitmeyeceğim. Ne olursa olsun, söz veriyorum."
"Sana inanıyorum." Başını başıma yaslamıştı. İçimde oluşan karmaşayı daha da alevlendiriyordu bu durum ancak ondan uzaklaşmak istemiyordum. Sessizce ve yavaşça ağlarken o saçlarımla oynamaya devam etti, bir süre sonra ise battaniye ile üzerimizi örttü. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyordum ancak huzurlu bir şekilde uyuduğum kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mariana'da nemo
Fanfiction🌊 "Kaybolduğum için bu adı seçtim kendime." @loveoftaegguk Jungkook, tenis antrenörü olan babasının öğrencisi ve aynı zamanda komşusu olan Taehyung'tan pek haz etmez. Ancak Taehyung'un yaşadığı kötü bir olay sonrası arkadaş olan ikili daha sonra il...