"Üzülmüyorum, gerçekten." Gülümsemeye çalışsam da gözlerim sızlıyordu, buna engel olamıyordum hiç. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki ayak uyduramıyordum artık. Evde bir hafta kaldıktan sonra Ryuji'yi de alarak Seul'e dönmüştük. Henüz dört gün geçmişti ama biz yine havaalanındaydık ve ben yine Taehyung'un peşinden ağlıyordum.
Babamlarla da konuştuktan sonra Kanada fikrinin bizim için en iyisi olabileceğine karar vermiştik. Her ne kadar onlardan uzun bir süre ayrı kalacağımızı bilseler de her zamanki gibi desteklemişlerdi bizi. Döndüğümüzden beri Dustin hyung tüm görüşmeleri, tüm işlemleri halletmişti. Geriye sadece Taehyung'un gidip imza atması kalmıştı. Adamlar onu o kadar istiyordu ki ortada hiçbir şey yokken bile kocaman, üç katlı bir ev ve son model bir araba teklif etmişlerdi. Onun bunların hiçbirini istemediğini biliyordum elbette. Tek istediğimiz, nefes alabilmekti.
Medya eskiye nazaran durulsa da hala bizi konuşanlar vardı. Ama Dustin hyung bize olumlu haberleri bulup gösteriyor, moralimizi düzeltiyordu. Twitter'da hakkımızda atılmış o kadar tweet vardı ki buna şaşırıyordum. Bizi destekleyen çoktu, hepsine minnettardım fakat bunlar hiçbir şeyi yoluna koymuyordu işte.
"Üzülme, hiç üzülme. Bir yıl bile değil bu defa. Bir bakmışız yine yan yanayız." Kafamı salladım o yanaklarımı okşarken. Onu deli gibi özleyecektim fakat bu önemli değildi.
"Ama, mezuniyetime gel olur mu? Başka bir şey istemiyorum."
"Geleceğim. Yalnız bırakmam seni hiç." Kaçıncı olduğunu bilmiyordum artık, boynuna sarıldım tekrar. Kokusunu iyice içime çektim. O boynumu öperken bunu tüm hücrelerimle hissettim.
"Her gün konuşmamıza gerek yok. Eğer yorgun olursan mesaj atarsın, yeter bana."
"Olmaz, her gün konuşalım. Özlemeyecek misin beni? Sadece mesajla hiç olmaz." Sanırım beni daha da ağlatmak istiyordu.
"Tamam, konuşuruz hep. Kendine dikkat et orada. Soğuk bir yer Kanada, dirençli olduğunu biliyorum ama yine de sıkı giyin. Dustin hyungun dediklerine uy hep."
"Yapacağım hepsini, sevgilim. Yine sen gelene dek evimizi hazırlayacağım senin için." Başımı salladım yakaları ile oynarken, bir yandan da burnumu çekiyordum.
"Abajurunu aldın mı?" Ellerim belimde dolaşırken başını salladı. Başka ne diyeceğimi bilemediğim için sustum. Tam da o sırada tüy gibi bir öpücük kondurdu dudaklarıma.
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
Havaalanından sonra hemen eve gitmek istememiştim. Ryuji ile dışarıda yemek yiyorduk fakat ikimizin de eli yemeklere gitmiyordu.
"Jungkook oppa?"
"Hm?" Kolasından bir yudum alıp masada bana yanaştı.
"Sizinle gurur duyuyorum. Üzgünsün, bunu biliyorum ama bunu da aşacaksınız." Daha dün ayaklarımın dibinde dolaşan küçük kız, bugün karşımda ağlamayayım diye bana gülümsüyordu. Elini tutup ona karşılık verdim.
"Biliyorum, biliyorum Ryuji."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mariana'da nemo
Fanfiction🌊 "Kaybolduğum için bu adı seçtim kendime." @loveoftaegguk Jungkook, tenis antrenörü olan babasının öğrencisi ve aynı zamanda komşusu olan Taehyung'tan pek haz etmez. Ancak Taehyung'un yaşadığı kötü bir olay sonrası arkadaş olan ikili daha sonra il...