"Neden durduk?" Babam arabayı uygun bir yere park ettiğinde kemerini çözüp arkaya, bana döndü.
"Aranızın bozuk olduğunu biliyorum ama Taehyung'a onu alacağımı söyledim. Ama o tarafta yol çalışması var, girersem çıkamam. Yakınız zaten, konum at da buraya gelsin."
Babam hala kendine telefon alabilmiş değildi. Modern bir insandı ama telefon kullanmayı asla öğrenemiyordu. Hoşnutsuz bir şekilde başımla onaylayıp dediğini yaptım. Taehyung ile sadece bu şekilde konuşuyor olmak canımı yakıyordu.
"Annen liste verdi, markete gidiyorum. Gelmek ister misin?"
"Hayır, üşüyorum. Arabada oturacağım." O arabadan çıktığında öne uzandım ve radyodan rastgele bir şarkı açtım. Bu durumda olmak beni öylesine yaralıyordu ki bazı geceler ağlayasım geliyordu. Onunla mesajlaşmaya, sürekli evine gitmeye çok alışmıştım ve şimdi birbirimize bu kadar yakınken bu denli uzak olmamız çok üzücüydü. Bazen onunla hiç iletişime girmemiş olmayı diliyordum. Taehyung yine benim için babamın öğrencisi ve iki kat üst komşumuzun oğlu olarak kalsaydı, ben yine açık denizlerde nefes alabilirdim. Ama böyleyken, karanlık sulara hapsolmuştum işte.
Sol kapı açılıp da Taehyung çantasını ayak ucuma koyduğumda ona döndüm. Önce duraksadı ama ardından bindi.
"Merhaba." Duş aldığı belliydi, saçları kabarıktı ve uçları hala nemliydi. Aptal, bu soğuk havada ıslak kafayla dışarıda dolaşıyordu bir de.
"Selam."
"Önde oturuyorsundur diye arkaya binmeyi düşünmüştüm." Önüme dönüp telefonumla ilgilendim.
"Önde oturunca diğer arabalardan korkuyorum. Hiç önde oturduğumu gördün mü?"
"Doğru... Baban nerede?"
"Markete gitti." Yandan başını salladığını görmüştüm. Üşüyor olmalıydı çünkü ellerini birbirine sürtüp duruyordu.
"Şuna bak!" Gösterdiği tarafa döndüğümde yaşlı bir kadının koca bir köpeği gezdirdiğini gördüm. Kadın öyle üşüyor olmalıydı ki giysilerden gözükmüyordu. Köpeğini zor tutuyor gibiydi, elindeki tasmanın ipi ile birden ileri çekiliyordu köpek tarafından. Bu oldukça komik bir görüntüydü, gülmemi engelleyemedim.
"Hatırlıyor musun, alt kattaki amcanın da böyle bir köpeği vardı. Ryuji küçükken korkmuştu ondan."
"Evet, zavallı kız. Halbuki köpek onunla oynamak istiyordu."
"Ama kardeşimin elbisine salyalarını akıtmıştı! Tanrım, amca o kadar heyecanlanmıştı ama hızlı hareket edemeği için müdahele edememişti." Anlattığı anıyı hatırlıyordum, gerçekten de komik bir gündü. Okuldan gelmiştim ve apartmanın önünde olan bu olay yüzünden içeriye giremiyordum. Taehyung'un anlatmasıyla öyle gülmüştüm ki karnım ağrımıştı.
"Sus artık, Ryuji'yi seviyorum ben." Ryuji'nin taklidini yapması ise son evreydi. İkimiz de gülmekten ağlayacak seviyeye gelmiştik. Gözlerinin içine baka baka gülmek, en son iki hafta önce yaptığım bir şeydi. Öyle güzel gülüyordu ki onu sonsuza dek izleyebilirdim. Başlı başına harika biriydi ve tanrım, onu çok seviyordum ben.
İkimiz de nihayet gülmeyi bıraktığımızda hala birbirimize bakıyorduk. Tebessüm ediyordu artık, bu beni mahvediyordu. Önüme döndüm.
"Bu neşeli hallerini çok özlemişim." Ona döndüğümde hala gülümsüyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Bir yandan onu yumruklayıp beni niye sevmedin lan diyesim geliyordu. Bir yandan da ne olursa olsun onunla olmak istiyordum.
"Evet beyler, artık gidebiliriz." Babam geldiğinde telefonuma tekrar döndüm. Yol boyu konuşmadık.
"Jungkook?" Babam önden apartmana girdiğinde Taehyung'un bana fısıldadığını duydum. Ona döndüğümde elleri cebinde, bana bakıyordu.
"Bak, benimle konuşmak istemediğini biliyorum. Ama üzgünüm, bana bir söz verdirtmiştin ve şimdi daha sen bile uymuyorsun. Bana dedin ki Taehyung, ne yaşarsak yaşayalım yanımda ol. Yanında olmak istiyorum, tamam mı? Sen beni itsen de ben sözümü tutmak istiyorum Jungkook." Tüm bunları söylerken öyle tatlı ve öyle kibardı ki ne yapacağımı bilemiyordum. Haklıydı, kahretsin ki haklıydı ama olmuyordu işte. O kadar kolay değildi. Uzanıp yanağını okşadım, dayanamadım.
"Jungkook, seni üzdüğümü biliyorum. Ama seni görüyorum, böyle de mutlu değilsin."
"Seni kendimden uzak tutarsam her şey geçer sandım. Olmadı işte, unutamıyorum ben seni." Gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Bunu gördüğünü biliyordum fakat umurumda değildi. Özellikle de bana sıkıca sarıldığında, ağlamak düşündüğüm son şey bile değildi.
"Özür dilerim, Jungkook."
"Ben de özür dilerim." Niye bana karşı böyle olmak zorundaydı ki? Salak mısın beni niye sevdin deyip dalga geçse daha kolay olurdu. Kalbim bu kadar acımazdı. Ama böyle olmuyor işte, olmuyor. O bana böyle bakarken, kokusu bu kadar yakınken ben ona uzak kalamıyorum.
Hızlıca yaklaşıp dudaklarına kapandığımda ikinci kez düşünmedim bile.
Her şey öyle hızlı oldu ki ellerine tutunmam, onu öpmem, yani sadece dudaklarına dudaklarımı bastırmam ve çabucak apartmana girip merdivenlerden çıkmam sanki bir saniye içerisinde gerçekleşti. Pişman olacaktım, artık yüzüme bakmayacaktı ama eğer onu öpmezsem, bir daha da yapamayacağımı biliyordum.
İşte, Mariana çukurunda biraz daha derine çökmeme neden olmuştu bu. Hala oradan oraya sürüklüyordu sular beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mariana'da nemo
Fanfiction🌊 "Kaybolduğum için bu adı seçtim kendime." @loveoftaegguk Jungkook, tenis antrenörü olan babasının öğrencisi ve aynı zamanda komşusu olan Taehyung'tan pek haz etmez. Ancak Taehyung'un yaşadığı kötü bir olay sonrası arkadaş olan ikili daha sonra il...