seksen yedinci

2.4K 281 38
                                    

Fırını açmam ile kapı kilidinin döndüğünü duymam bir olmuştu. Her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım işte.

"Jungkook? Bu duman ne?" Elimdeki tepsiyi yanmadan tezgaha bıraktığımda fırını tekrar kapattım. Tavuklar pişmişti, fazlaca pişmişti hem de.

"Taehyung ya, neden erken geldin?" Ayakkabılarını çıkarıp çantasını da astıktan sonra gelip belime sarılmış, omzumun üzerinden tepsiye bakıyordu. Uzanıp ellerimle gözlerini kapattım.

"Bakma, yapamadım işte. Yandı hep." Beni yakalayıp etrafımda çevirdi ve burnumu öptü. Saçlarını yine tam kurutmamıştı.

"Benim için mi hazırladın bunları?" Neyse ki tezgahtaki salata o kadar kötü gözükmüyordu, başımı sallayıp boynuna sarıldım.

"Evet ama olmadı. Beceremiyormuşum yemek işini." Elimden tutup beni koltuğa çektiğinde hemencecik kucağına oturdum.

"Boş ver, o kadar yorgunum ki yemek yiyecek halim bile yok." Gözlerinden anlayabiliyordum bunu. Artık daha sa sıkı çalışıyordu. Bunun gerekli olduğunu bilsem de yorulduğunu görmeye dayanamıyordum. Sarılıp göğsüne yattım.

"Aç uyuyamazsın. Dışardan bir şeyler söyleyelim mi? Sonra da yatarız hemen." Saçlarımı okşayarak bir mırıltı çıkardı. Kalkmadan kenardaki telefonuma uzandım ve onun en sevdiği yemeği söyledim.

"Jungkook, her gün gelip seni evde görünce vücudumdaki tüm yorgunluk gidiyor. Senin buradaki varlığın bana öyle iyi geliyor ki geçen yılı nasıl atlatmışım şaşırıyorum." Sevinçle yanaklarını kavradığımda kocaman gülmüştüm. Ondan güzel şeyler duymayı çok seviyordum, beni zinde tutuyordu.

"Aşkım, ne mutluyuz değil mi? Bayılıyorum seninle yaşamaya, harika bir şey yaptık bence." Başını salladığından uzanıp dudaklarımı öptü.

"Sınavlarına çalışıyor musun?" Omuz silkip saçlarıyla oynadım.

"Daha başlamadılar ama çalışıyorum. Sadece adapte olmakta zorlanıyor gibiyim, ilk seneyi atlatsam biraz daha rahatlarım."

"Sana inanıyorum, bebeğim." Ellerimi tekrar boynuna indirdiğimde gözlerini gözlerimden çekmiyordu hiç.

"Hadi, yemek gelene kadar öpüşelim biraz." Gülüp bana yaklaştığında zevkle karşıladım onu. Alt dudağımı kavradığı gibi oturduğum yerde yükselttim kendimi. Belimdeki elleri sıkılaştıkça deliye dönecek gibi oluyordum. Bu his hiç eskimiyordu, ona ne zaman yaklaşsam, ne zaman dudaklarını kavrasam ilk günkü gibi karıncalanıyordu içim. Dudakları arasında çırpınan diline kavuştuğumda bu his tüm vücudumu sarmıştı.

Beni hafifçe koltuğa yatırıp üzerime uzandığında boynumu öpmeye başladı. O an aklıma gelen şey ise bambaşkaydı.

"Taehyung, sevgilim ortamı bozmak istemem ama bir şey söylemem gerek." Kafasını kaldırıp yüzüme baktığında sırıtıyordu.

"N'oldu? Sertleştin mi?"

"Ne? Hayır be, başka bir şey diyecektim. Hemen de ne diyorsun ya?" Uzanıp dudaklarımı öptü gülerek.

"Ama ben sertleşiyor gibiyim, kaç gün oldu sevişmeyeli?" Boğazımı temizleyip ıslak dudaklarından çekemedim gözlerimi.

"Dört. Dur bir ya, kafamı karıştırdın. Namjoon haftasonu Seul'e geliyor. Bana dedi ki görüşelim."

"Olur, görüşürüz." Cümlesi biter bitmez tekrar dudaklarımı kavradığında kendisini bana yasladı sertçe. Gerçekten de sertleşmişti, beni bu denli istemesi başımı döndürüyordu.

Tekrar kucağına çıktığımda belimdeki elleri ile beni oturduğum yerde hareket ettirmeye başladı. Kalçalarıma değen şişkinlik bana hiç iyi gelmiyordu. İlişkimiz boyunca neredeyse her şeyi denemiştik ama itiraf etmeliydim ki altında olmak her şeyden daha çok hoşuma gidiyordu. Beni her zaman böyle yönlendirmesi, cinsellikte bu kadar baskın olması çok heyecan veriyordu. O böyle yaptıkça ona hayır diyemeyeceğimi biliyordum.

Zil çaldığında dudaklarından nefes nefese ayrıldım. Ayağa kalktığımda kolumdan tutup durdurdu ve eşofmanımı çekiştirip önümdeki belirginliği düzeltti.

"Tamam, git şimdi." Elimin tersi ile dudaklarımı silmeye çalıştım ve kapıyı açtım.

Yemekten sonra ben duş almak istemiştim. Taehyung tesiste duş almış olmasına rağmen benimle gelmek istedi. Saçlarımı yıkadı, vücudumu keseledi. Bunun nereye gideceğini biliyordum elbette, orada duş kabininde dayanamayıp sevişmiştik. Her geçen gün kendini aşıyordu. Ona ettiğim laflar ara sıra aklıma geldiğinde öyle üzülüyordum ki ne aptalmışım demeden edemiyordum hiç. Bana aşıktı, bana deli gibi aşıktı hem de. Her dakika beni öpüyor, ellerimi tutuyordu. Artık sevişme kelimesini ondan da sıklıkla duyuyordum. Bazen dağınıklığım yüzünden kavga ediyorduk ama yine de günün sonunda hep aynı yatakta sarılırken buluyorduk birbirimizi. Ülke genelinde girdiği maçlardan derecesiz ayrılmıyordu hiç. Dustin hyung onun için geleceği çok parlak, deyip duruyordu. Aldığı paranın bir kısmını her ay teyzesine yolluyordu. Her anlamıyla o kadar iyi biriydi ki onunla sevişirken, öpüşürken bile böyle mükemmel bir adamla birlikte olmama şaşırmadan edemiyordum.

Duştan sonra yatağa girdiğimizde her zamanki gibi sırtını göğsüme yaslayıp ayaklarını ayaklarım arasına soktu. Seks sırasında ne kadar baskın olursa olsun yatağımızda, kollarımda böyle küçücük kalmasına bayılıyordum. Beline sıkıca sarılıp ensesini öptüm, anında ellerime tutundu.

"Taehyung?"

"Hm?"

"Mutlusun, hayatımız seni mutlu ediyor, değil mi?" Neden böyle bir şey sorduğumu bilmiyordum, onun da benim kadar mutlu olduğunu biliyordum elbette. Ama bu tarz şeyleri ondan duymaya doyamıyordum hiç. Yerinde hafifçe dönüp gözlerime baktı. Aldığı mavi abajurun turuncu pırıltıları yüzüne yansıyordu.

"Bebeğim, mutluyum elbette. Sana yemin ederim, hayatımın en güzel zamanlarını yaşıyorum seninle. Sen benimle olduğun her an da böyle hissedeceğim." Yanağını okşayıp ona biraz daha yaklaştım.

"Biliyorum, aşkım. Bir şeyler olacak diye korkuyorum hep. Hep böyle olalım işte, başka bir şey istemiyorum." Uzanıp dudaklarımı öptü ve tekrar dönüp göğsüme yaslandı.

"Ne olursa olsun, gün sonu hep böyle sarılacağız. Sana söz veriyorum, asla bir daha kayıp bir balık olmayacaksın." Dediği şey öyle hoşuma gitmişti ki kıkırdamadan edemedim. Yüzümü sırtına yaslayıp gözlerimi yumdum.

"İyi geceler, Mariana."

"İyi geceler, Nemo."

Şu birkaç bölümde zaman atlamaları olacak, bunu bilerek okuyun 🌊

mariana'da nemoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin