ch. 5 - Şaibeli İsyan

2K 109 120
                                    

İnsanoğlu sosyalleşmeden yaşamını sürdürebilen bir varlık değil, yaşamak için mutlaka birine tutunmaya ihtiyaç duyan doyumsuz ve kendini kutsal sayan et yığını olmasına karşılık; egodan doğan takdir edilme ve beğenilme açlığını bastıramadığında etrafında kim varsa yakıp yıkan bir yaratıktır.

Aynı çatı altında yaşayan yüzlerce kadın; burada tek başına hayatta kalabileceğini düşünen biri varsa ya delirmiştir, ya da bu acımasız yerdeki gerçeklerle henüz tanışmamıştır.

Deniz'in geldiği ilk gün yerle bir olan olgu ve tabuları, hayatının zorunlu parçası haline gelen kadınlarla geçirdiği her yeni gün sıfırdan şekillenmek zorundaydı. Üzerine basarak söylüyordu: Kimsenin yanında yer almak istemiyorum!

Oysa artık dahil olduğu sürünün hayvanlarıyla avlanmaktan zevk alıyor, kan kokusunu soludukça cesaret iştahı kabarıyordu.

Mahpus sözlüğüne göre hala bir çömezdi, ancak ayrıcalık sahibi olan bu çömez herkesin dilindeydi. Kudret'i herkesin içinde madara etmiş olması sayesinde "bok çukuru" olarak nitelendirilen hapishanede takdir görüyor, selamlanıyordu.

Deniz'in popüleritesi, Azra'ya pek çok müşteri kazandırmıştı. Daha birkaç gün önce birbirlerine öldürecek gibi bakan iki kadından kuvvetli bir duo ortaya çıkmıştı.

Azra ve tayfasının faydalandığı her türlü ayrıcalıktan faydalanıyordu; ve bunu yalnızca olası bir tehlikeyi engellediği için hak etmişti. O günden sonra Deniz, Azra'ya bir soru sormuştu: Neden beni de yanınızda sürükledin?

Azra, yaptıklarından ötürü Kudret'in adamlarının peşinde olduğunu ve Deniz'i buldukları yerde öldürmekten beter edeceklerini bildiğini, bu yüzden onu korumak için götürdüğünü söylemişti. Ayrıca Deniz, Kudret'i revire gönderdiğinde işler Azra için çok daha kolay bir hal almış, Kudret'in elindeki malları ve emanetleri zimmetine kolaylıkla geçirebilmişti. Zincirleme gelişen olaylar sonunda Deniz'in yolu, Azra ve tayfasının yollarıyla kesişti.

Sadece Azra değil, Hasret, Ilgaz, Heves, Dudu ve Jale de Deniz'in varlığını kabullenmiş, onu kendilerinden biri gibi görme fikrini sevmişti. Pürüzsüz tenin üzerinde çıkıntı yapan tek sivilce vardı: Rüzgar.
En başından beri aralarındaki negatif enerjinin farkındaydı Deniz. Rüzgar, onu etrafında istemiyor ve istemediğini belli etmek için de elinden geleni yapıyordu.

Cevaplanmamış birçok soru vardı.

Sayımdan sonra ışıklar kapatıldı, herkes yatağına gittiğinde tek başına karanlığın içinde oturmayı tercih eden Deniz, yanına yaklaşan Azra'nın cevapsız sorulara yanıt vermesini umuyordu. "Neden uyumaya gitmiyorsun?"

Azra kafasındaki hardal rengi bereyi çıkartıp masanın üzerine gelişigüzel fırlatırken Deniz'in tam karşısına oturdu. Omuzlarında taşıdığı gün yorgunluğu, yüz ifadesine bitkinlikle bürünüyordu. Dirseği masanın üzerinde, çenesini eline yasladı. "Şu sıralar pek uyuyamıyorum."

Deniz meraklı gözlerle Azra'nın, yarısına karanlık düşmüş yüzünü seyretti. "Çok fazla düşünüyorsun da ondan."

Azra dilini şaklattı, üstüne ağırlık binen gözlerini dinlendirmek üzere kapattı. "Kızların hepsi gözümün içine bakıyor, her birini korumak zorundayım. Aslında hepsi farklı annelerden doğmuş kardeşlerim. Onlara bakınca bir ailem olduğunu hissediyorum."

"Düşününce seni anlıyorum... Kardeşim dediğin insanları yüz üstü bırakmak istemiyorsun, üstelik her birinin ayrı derdi var. Mesela Rüzgar..."

Azra gözlerini açarak Deniz'in yüzüne inen ışıkla parlayan gözleriyle buluştu. "Onun derdi seninle değil, merak etme. Sözde beni kıskanıyor. Sen daha bir haftalık mahkumsun, hemen aramıza kabul ettik diye kızıyor. Hem samimi de olduk, beni ondan çalarsın zannediyor."

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin