ch. 22 - Kızıl Söğüdün Gözyaşları

1.1K 75 102
                                    

Yemekhaneye girdiklerini biliyorum ama müdahale etmeyeceksin, Meltem.
Bırak kendi kendilerini bitirsinler.

Azra gerçekleşeceği günü hep ertelediği o iğrenç anda kaybolup gitmişti. Yaralı ve yenikti. Aldığı darbeden açılan yarası son sürat kanıyordu. Kan damlaları, tıpkı aylar önce gördüğü kabusta olduğu gibi gözlerinden akıyordu. Geride bıraktığı o masum çocuk değildi artık; kutsal saydığı amaç uğruna bir adet kar tanesi olarak çıktığı yolda, her şeyi önüne katıp yok eden dev bir çığ olup çıkmış, sonunda sert bir kayaya çarparak darmadağın olmuştu.

Deniz'in gözlerindeki yaşların berraklığında kendi acınası suretini görüyordu. Aklından geçenleri tahmin etmek zor değildi; gerçi yüzüne bakmaya bile haklı olarak utanıyordu, onca yaptığından sonra utanması da gerekirdi elbet, ama ister istemez incelediği yüzde bir tutam hayal kırıklığı, bir parça acıma duygusu, biraz da nefret görüyordu. Ne diyordu şu an mesela?

Nasıl yaptın diye mi soruyordu, yoksa daha derinlerde saklanan gururunu yırtılan tarafından dikmeye mi çalışıyordu? İşte yine yaptım! Onu yine hayal kırıklığına uğrattım. Annem haklıymış. Benden bir bok olmaz.

Hepsi yemekhane kapısının arkasından onları dikizleyen Meltem'in telsizinden gelen sesleri duyuyordu fakat kimsenin umursayacak hali yoktu. Heves utanç içinde yere bakıyor, Azra ise belki de son kez Deniz'in gözlerini izliyordu.

"Yazıklar olsun."

Tek diyebildiği bu olmuştu. Sonra yüzünü, bir daha ona bakmamak üzere çevirmiş ve yemekhaneden çıkıp gitmişti. Derya ise ne yapacağını bilemez halde Heves'i izliyordu. Kararsız gibiydi. Sanki bağırıp çağırmak istiyordu da aşk yüzünden susuyordu. Azra onları arkasında bırakarak var gücüyle Deniz'i takip etti. Yanından esip gittiği Meltem'in seslendiğini duyduysa da umursamamıştı. Deniz adım atmıyor, adeta bastığı yeri inletiyordu. İnandığı tek şeyin de yalan olduğunu öğrenen bir kadının ayak sesleri yankılanıyordu koridorlarda. Merdivenleri üçer beşer indi. Son basamakta Azra kolundan yakalamıştı.

"Dinle beni Deniz."

"Konuşma." Ne hikmetse oldukça sakin duruyordu. Muhtemelen bu soğukkanlı hallerinden odasına gittiğinde eser kalmayacak ve sonsuz gözyaşlarına boğulacaktı. Sakince kolunu kurtardı. "Daha fazla yalan söyleme bana artık."

"Deniz, ben-"

Deniz usulca parmaklarını Azra'nın titreyen dudaklarına yaslayarak sözünü kesti. Söyleyeceği her şeyi tahmin edebiliyordu. Özür dileyecek, olayların bambaşka bir yönü olduğundan ve her şeyi yanlış anladığında falan bahşedecekti kesin. Yani yine yalan söyleyecek dedi içinden. O zaman başını acıma duygusuyla iki yana yavaşça salladı. "Sen..." dedi adeta onun yarım kalan sözünü devam ettirircesine. "...iflah olmazsın."

"Bak dinle beni. Yanlış anlıyorsun. Bırak da izah edeyim."

Kızılın yüzüne tokat indirmek artık onun günlük hayatında yaptığı rutin bir işe dönmüştü. Elini havaya kaldırıp sertçe Azra'nın suratına yapıştırmadan önce kendini dizginledi. Azra refleksle gözlerini sıkıca kapatmıştı.

Yanağında bir yanma hissetmeyince gözlerini tekrar açtı.

Ardına kadar açık olan parmaklarını yavaşça kıvırarak yumruğunu sıktı Deniz. "Ne zaman arkamı dönsem seni hep aynı çukurda çırpınırken buluyorum. Her seferinde elimi uzatıp çıkarttım seni oradan. Bu kez yapmayacağım." Kasten duraksadı. Aklı kısa süreliğine geçmişe gidip gelmişti. "Benden ilk özür dilediğin anı, sana söylediklerimi hatırlıyor musun?"

Azra'nın hatırlamak için hafızasını fazla zorlamasına gerek kalmamıştı. Söyledikleri kulağında yankılanıyordu.

Hesabını veremeyeceğin şeyler yapıyorsun. Sonra bir çocuk gibi pişman olup, içinden gelmeden özür diliyorsun.

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin