ch. 9 - Medet ya Rab! (Sezon Finali)

1.8K 102 67
                                    

Yaklaşan hazin sonun tekinsiz sergüzeştine adım adım itilen dört duvarın tanık olduğu; bir annenin çaresizlikten yükselen matem kokulu feryadının mahkumların kalbine sapladığı bedhah okun acısıyla başlayan yepyeni bir yıl: Hoş geldin 2020!

Melis'in bizzat yanında bir alay gardiyanla gelip Deniz'i odasına çağırmasından bir terslik olduğu belliydi. Azra, Deniz'in sureti gözünün önünden yitip giderken arkasından bakmakla yetinmeyi gururuna yediremediğinde merakla ileri atılarak memurlardan birini sorguya çektiyse de sonuçta hiçbir şey öğrenememiş olmanın haklı utancını yaşıyordu. 

Deniz müdürün odasına girdiği andan itibaren sezgileri ona en kötüsünü düşünmesini söylemişti. Odadaki gardiyanların, tetikte bekleyen hemşirelerin suratlarındaki kaygıyı açık bir kitap gibi okuyordu. 

Sorgulamak isteyen dudakları titreyerek birbirine vuruyordu. Kifayetsiz kalan kelimelerden öğrendi; canlı oluşunu varlığına borçlu olduğu melek yüzlü kızının kanatlanıp semada ilerleyerek yaratıcısının güvenli kollarına doğru süzüldüğünü. 

Araba çarptı demişler.

Hastaneye yetişemeden can vermiş.

Masumiyetle yıkanmış tertemiz ruhu çekilirken bu dünyanın çamuruna bulanmış bedeninin toprağa verileceği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalan bir annenin yürek dağlayan çığlığıyla hangi gardiyan başa çıkabilir?

Dizlerinin üzerine yığılan kadın dünyadan soyutlanıp giderken onunla alay eden aklının oynadığı oyunlardan birinin tam ortasında buldu kendini. Gerçeklikten uzak bu dünyada iki ayağının üstünde güçlükle dururken etrafına bakındı. Karanlık bir yolda ilerliyordu, düğümlenmiş boğazından geçmekte zorlanan nefesi her adım atışında daha çok boğuklaştı. 

Nereye gittiğini bilmeden koşmaya başladı. Önünü göremeden katettiği her mesafede başına bir felaket geliyordu; sarmaşıklara dolanan bacakları, dikenlerin üzerinde derin kesikler açtığı kolları, havada ilginç bir koku vardı genzini yakan; ölüm kokuyordu. Ölümün zehirli kokusunu soludukça kanına işliyordu. Kan kusarak yere devrildi, parçalanan dizleri çocuksu bir edayla kanıyordu. Sonunda yoluna süzülen bir ışıkla kafasını kaldırıp önündeki patikaya baktı. Işığın geldiği yönde birisi bekliyordu, umutla ileri atılarak yerden kalktı. Işığın menziline girdiğinde kanayan yaraları mucizeyle kapanmıştı. Yüzüne vuran ışık kadar parlak gülümsedi, kızı yolun sonunda bekliyordu. 

"E haydi ama anne, gelmiyorsun!"

"Geliyorum annem, geliyorum güzel kızım. Bekle beni!"

Ecem saçları salınarak yürüyüp giderken arkasından seslenen annesini duymuyor gibi duruyordu. Deniz tüm hızıyla koşuyor, ancak o koştukça Ecem daha hızlı uzaklaşıyordu. Gülümsemesi yerini gözyaşlarına bıraktı, panik içinde bağırıyordu genç kadın. Kalbi kulaklarında atıyordu. 
Ecem nihayet bir belirsizliğin içinde durdu. Ayağının bastığı yerden biten çiçekler, uçsuz bucaksız göğe dokunacak gibi uzayan ağaçlar havadaki kan kokusunu bir türlü temizleyemiyordu. Deniz nefes nefese koşarak yetişti kızına, omzuna elini koydu. "Beklemeni söylemiştim." 

Sırtı dönük olan kızı şimdi hiçbir şey söylemiyordu. 

Elini omzundan çekti, parmaklarından dolanıp vücuduna yapışan kanı dehşetle seyretti. Üzerindeki paçavralara sürdüğü eli kandan bir türlü arınmıyordu. Ecem yavaşça annesine döndü; son kez gözlerine gülerek baktı. "Ellerini lütfen temizleme. Benim için." 

Yavrusunu son kez kucakladı. Ona dokundukça daha çok kan bulaşıyordu üzerine, "Asla," dedi nefes nefese, "Gerekirse bu kanla yıkanacağım, ama asla silmeyeceğim." 

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin