ch. 30 - Çabaların Meyvesi (Final)

1.4K 76 15
                                    

Bütün haber bültenleri büyük bir şölenle firar eden dokuz mahkumun İstanbul sokaklarında didik didik arandığını, fakat hiçbir sonuca varılamadığını anlatıyordu. Mahkumların kimi kimsesi olmadığı gerçeği de arama çemberini genişletmesinin yanı sıra, aslında bu kadınların ne kadar bahtsız ve şu yalan dünyada yapayalnız olduklarını da gözler önüne seriyordu. 

Hiçbiri kalplerinde kötülük barındırmamalarına rağmen işledikleri suçlardan ötürü dışarıda her an herhangi birine zarar verebilecek potansiyelde oldukları kabul ediliyordu. Oysa onlar yalnızca ellerinden alınan özgürlüğün tadına tekrar, kısa da olsa tekrar bakabilmek için sonsuza kadar uslanmayı tercih edecek kadınlardı. Lakin kimse onların iyi tarafını görmek istemezdi.

Artık kimsenin, onların iyi insanlar olduğuna inanmasına da gerek kalmamıştı. Çünkü sekiz arkadaş birbirine kenetlenmiş, suda adeta uçarak ilerleyen teknenin güvertesinde otururken parmaklıkların dışında nefes almanın nasıl bir duygu olduğunu hatırlamaya çalışırken kimin ne düşündüğünü umursamıyordu. 

Tamamen sahte kimliklerle yaşayacak olan kadınların arkasında bıraktıkları birbirinden berbat yaşamlar, teknenin yelkenleri okşayan sert rüzgarlarla savrulup gitmiş, geçmişte birer dönüm noktası olarak kalmışlardı.

Azra en tepeden aşağıya, güverteye doğru bakıyordu. Sevdiği kadın ellerini havaya açmış özgürlüğünü kucaklıyordu. Gözleri kapalı vaziyette yüzüne esen rüzgarı hissetmekten çok mutluydu. Azra usulca basamaklardan inerek güverteye atladı, kızılına yakışan mavinin belini kollarıyla sardı. Çenesini omzuna yerleştirip uçsuz bucaksız gökyüzüne huzurla baktı. "Bu anı seninle yaşamayı ne kadar uzun süredir hayal ediyordum bilemezsin, Boncuk."

"Sanırım hayallerimde bile bu kadarını düşünemezdim... Şimdi ise imkansızlığın içinde yol alıyoruz. Sonu ne olur, nasıl biter inan bilmiyorum ama son nefesimi verirken kimi görmek istediğimden eminim." Yüzünü yavaşça Azra'ya döndü. Nasıl da özlemişti ona aşkla bakan gözlerini görmeyi; kollarını boynuna sıkıca sardı. Uzun uzun öpüştü iki kadın, dalgaların uğultularını takip eden martıların ve kulaklarına şarkı gibi gelen rüzgarın sesleri arasında. Güneş tam tepelerinde, sanki kurtulduklarını müjdeliyor ve zaferlerini kutluyordu. 

Dudakları ayrıldığında gözleri hala kapalıydı. Deniz alnını onunkine yasladı, huzurlu bir nefes verdi. "Olan biten için sana hala kızgın olduğumu biliyorsun değil mi?"

Azra küçük bir kız çocuğu gibi kıkırdadı. "Biliyorum. Özür dilerim." Deniz şaşkınlıkla gözlerini açtı.

"Sen ne dedin az önce?"

"Özür dilerim dedim?"

"Ne dedin ne?"

"Deniz." Azra dudaklarını büzerek başını yana eğdi. Deniz kahkahayı basmıştı.

"Bulmuşken faydalanayım demiştim. Özür dilerken masum bir yumurcağa benziyorsun." Azra'nın burnuna muzipçe dokundu. "Tam seni tanıdığımı düşünmeye başlamışken her seferinde bambaşka ve hiç ummadığım bir şeyle çıktın karşıma. Anlam veremedim, bazılarına hala da veremiyorum."

"İnan ben de bazen kendime anlam veremiyorum." Azra Deniz'in elini yakalayarak avuç içinden öptü. Sonra iki elini birden tutarak masmavi gözlere kilitlendi. "Başına gelen her şey için üzgünüm. Seni hayal kırıklığına uğrattığım zamanları unutturmak için her şeyi yapacağım, sana söz veriyorum."

"Ben de senin sevgine inanmak istemediğim için özür dilerim. Zerrin meselesiyle ilgili hala çok utanıyorum..." Gerçekten de utanç duyarak başını yere eğdi ama Azra merhametle Deniz'in yüzünü kaldırdı.

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin