ch. 7 - Yaşam Mı, Ölüm Mü?

1.8K 112 69
                                    

Gördüğü lanet kabusa rağmen kendini güçlü durmak için gaza getirerek kalmıştı yatağından. Bundan sonra zayıflık göstermeyecekti.

Pencerelerden sızan ışık henüz herkesi uyandırmadan önce Azra hızlıca kalkıp ortak alanı koridordan ayıran dev kapının önünde beklemeye başladı. Çok sürmeden Hüseyin, elinde sayım defteri ile içeri girdiğinde bir masaya yaslanmış ve kollarını bağlamış öylece bekleyen Azra'yı karşısında görünce şaşırmıştı. "Hayrola kız, rüyanda beni mi gördün yoksa?" 

"Gördüm tabii ya köfte dudak," Hüseyin, kalın ve derinliği dışa vuran dudakları sayesinde bu lakabı kazanmıştı, "İyi haberlerin var mı?"

"Deniz'i soruyorsan bir bilgim yok. Ama başka bir şey var."

"Deniz'le mi ilgili yine?"

"Yok kızım be, Hacer'le ilgili."

"Ne?" 

Kudret'in gözlere zarar suretini aklında canlandırabilecek her türlü isimden nefret ediyordu. Ellerini beline yerleştirdi, "İki dakika keyfimi kaçırmasan olmaz değil mi?"

"Ya kızım dinle bir," Hüseyin eğilerek dudaklarını Azra'nın kulağına yanaştırdı, kısık sesle: "Hacer sizin bölüme transfer oldu. Melis Müdür'ün kesin emri varmış, artık burada kalacakmış."

Azra gözlerini kapattı, sert yüzü tebessüm etti. "Melis..." diye fısıldadı kendi kendine, "Yaptın yine yapacağını. Tamam Hüseyin, bu güzel bir haber."

İnsanlar ağırkanlılıkla oda kapılarının önünde sıralanmaya başlamıştı. Çoğunun yüzü mahmurluk sergiliyordu. Azra'nın tüm neşesi yerine gelmişti, kafasında dolaşan tilkilerin hain planlarına eşlik etmekten zevk duyuyordu. Odasının önünde dikildi, onun bu mutlu hali yanında duran Hasret'i de şaşırtmıştı. "Kanka hayrola? Günlerdir seni ilk kez gülerken görüyorum."

"Hayırdır kanka hayırdır, çok hayırlı haberler var." 

"Çatlatma insanı da söyle." 

Sayım, herkesin üzerine düşen sayıyı yüksek sesle söylemesiyle hızla devam ediyordu. Azra sesini kısarak yanıtladı: "Müdürümüz bize bir armağan göndermiş."

"Ne armağanı?"

"Canımız, ciğerimiz Hacer buraya geliyormuş."

"Nasıl ya?"

"Ben de duyunca aynı tepkiyi verdim. Ama bak gör, o hele bir buraya gelsin de, ben ona bu dört duvarı dar etmez miyim... Bundan sonra burada benim borum ötecek."

"Kanka zaten senin borun ötmüyor muydu? Aksini iddia edenin..."

"Tamam bırak onu şimdi." Yan gözle arkadaşlarını kesti, "Şimdilik anlattıklarım aramızda kalsın. Ne Heves, ne Dudu, ne de Rüzgar; anlattıklarımı kimse bilmeyecek kanka, en azından bir süre için." 

Hasret nedenini sormadı bile. Başıyla onaylamakla yetindi. Özellikle Heves'in alenen Rüzgar'ı hainlikle suçlamasından sonra o da arkadaşlarına şüpheyle bakar olmuştu. 

Sayımın bittiğini ilan eden Hüseyin, nazikçe iyi gün dileklerini mahkumlara ilettikten sonra ona sayımda yardımcı olan tıfıl gardiyanla birlikte B1 bloğundan ayrıldı. 

"Bu kahvaltı anonsu neden hala gelmedi?" Hasret her zamanki gibi açlıktan ölüyordu. Oturup çocuk gibi somurtarak anonsun gelmesini beklemeye başladı.

Rüzgar ve Heves, belli bir mesafeden birbirlerine bakıyor; ikisinin de birbirlerine olan kinleri gözlerinden okunuyordu. Azra ortamdaki barutun ufak bir kıvılcımla patlayacağını iyi bildiğinden tetikte bekliyordu; eğer bu ikisi yine kavgaya tutuşmaya kalkarsa, bu kez yumuşak başlı davranmayacaktı. 

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin