ch. 17 - Kaptan

1.6K 82 123
                                    

Sabahın ilk ışıklarıyla sonsuz mavilikleri yeni bir günü karşıladı. Odasındaydı, sevdiği kadının kollarında başka bir gece geçirmişti. Hapishaneye geldiğinden bu yana huzurlu uykular haram olmuştu; oysa ki şimdi kızılın gölgesinde otururken huzurun esintileriyle ruhunu dinlendiriyordu.

Kızılın boynu, fırında iyice kızartılmış kazandibine benziyordu. Morluklar ve kızarıklıklar bir yana, kontrolsüzce derisine geçirdiği tırnaklarının izleri çok derindi. Merhametle dokundu boynundaki yaralara. Yaptığından utanç duymuştu.

Dokunuşuyla Azra yavaşça gözlerini açmış, esnemeyle kocaman açılan ağzını elinin tersiyle kapatmıştı. Deniz'in bakışlarını görünce yüzünde güller açtı. "Bunca zaman şu hapishanede boşa yaşamışım gibi hissediyorum."

"Seninle tanışıncaya kadar ben de öyle düşünüyordum... Geçmişime bakınca, seninle yeniden doğdum diyebilirim."

Azra mutlulukla mavisinin alnından öptü. Parmaklarını saçlarının arasına attı. "Biliyor musun, ipek gibisin aynı. Saçların, tenin... Bazen dokunmaya bile çekiniyorum sana."

"Çekiniyor halin bu mu?"

İkisi birden bu soruya gülmüştü.

"Çekiniyorum tabii ki, sevişirken çok şey yapamıyorum yani dikkat edemiyorum ama içten içe kıyamıyorum onu bil."

Deniz tekrar gülmeye başlayarak başını yastığa gömdü. Eğlenceli sohbetleri, evli bir çiftin sabah uyandıklarında yatakta gerçekleştirdikleri geyikler gibiydi. Azra başını eline dayayarak aşağıya doğru, mavinin en güzel tonu olarak nitelendirdiği gözlerin içine bakıyordu. Sükunet sağlanan odada yine iki aşık kadının birbirine bakışlarına şahit oldu duvarlar. Deniz yavaşça uzanıp Azra'nın yanağını okşadı. "Öp beni."

Azra bu isteği hiç vakit kaybetmeden yerine getirdi. Deniz'in sık sık çatlayan dudakları kabuk bağlamıştı yine, öperken ağzına değiyordu sert kabuklar; buna rağmen onun bir gül yaprağı renginde ve güzelliğindeki dudaklarına temas etmekten mutluluk duyuyordu. Sakin başlayan öpücükler, yerini Azra'nın işgüzarlığıyla nefes kesici bir ana bırakmıştı. Bu kez Deniz cüretkar davranarak Azra'nın üzerine çıktı, göğüslerini sertçe kavramaya çalışan ellerinden yakalayıp başının üzerinde birleştirdi. "Elin kolun rahat dursun. Hızına yetişemiyorum."

"Tutamıyorum kendimi. Ne yapayım? Böylesine güzel bir kadının sevgilisi olsaydın sen de böyle yapardın."

"Ben daha güzel bir kadının sevgilisiyim oysa."

"Şımardım."

"Bu yeni bir şey değil." Şakacı tavırlarla burnuna dokundu kızılın, sonra kalkıp odadaki lavabonun üstünde asılı duran aynadan kendine baktı. Belli ki sevişirken Azra da boş durmamış.

Onun da boynu, ağırlaşmış bir insan leşinin çürümeye başlayan parçaları gibi aşırı koyu bir morla kaplanmıştı. Yıllar önce, yalnızca küçük bir kız çocuğuyken başına gelen tatsız olayı anımsamıştı ister istemez. Tüylerini kabartacak kadar soğuk, küçük bir kutu şeklindeki odada annesinin elinden tutmuş, neler olup bittiğini anlamaya çalışırcasına etrafa bakınıyordu. Gasilhane deniyormuş oraya, insanların ruhsuz bedenleri soğuk bir taşın üstünde yıkanıp paklanıyormuş; bir anne bile isteye küçük çocuğunu neden böyle bir yere getiriyorsa artık, Deniz yanından bir an bile ayrılmadığı annesine doğru bakıyor, konuşmasını istiyordu. Babasını üzerine koydukları taşın tamamını yalnızca belli mesafede durduğunda görebiliyordu. Kısacık boyuyla parmak uçlarında yükselse de, gassalların bedeni temizledikleri anı göremiyordu. Bu gassallara annesi de yardım etmişti. Babasının kır saçlarından itibaren bir testi yordamıyla su döküşüne şahit olmuştu. O zamanlar anlamıyordu ölümün gerçekliğini. Kızını kaybedinceye kadar da anlamamıştı. Ama o gün babasının moraran etlerini görünce içine kasvet düşmüştü.

Biraz Kızıl Biraz Mavi ¦ AzDen - AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin