Buluşma alanına geldiğimde diğerlerini ve onu beklemeye başlamıştım. Geleceğini umut ederek bankta kıpırdanıyor ve içimdeki coşkuya engel olamıyordum.
Birkaç dakikanın ardından buraya yaklaşan arkadaş grubumu görmemle gülümsemiştim. En önde bana doğru koşan Felix, hemen onun arkasında Jeongin ve Hyunjin hyung geliyordu. En arkada ise Chan hyung vardı. Adımlarını o kadar yavaş atıyordu ki gelmeye zorlandığına inanmak üzereydim.
Felix neredeyse üstüme atlarcasına sarıldığında gülümsedim ama aslında mutlu değildim. Onun da geleceğini düşünüyordum, neden gelmemişti ki?
Benimle görüşmeyi çok istediğini ve nihayet kafa dağıtmak istediğini söylemişti. Dün akşam aynen bunları söylemişti.
O zaman neredeydi?
İç çekerek bunu düşünmemeye karar verdim. Zaten böyle yaptığı oluyordu, büyük ihtimalle uyuyakalmıştı ya da tedavisi vardı.
Diğerleriyle yakınlardaki bir kafeye gidip iyice gülüp eğlendikten, ve de Chan hyungu sinir ettikten sonra, telefonum çalmaya başladı. Diğerlerinden özür dileyerek masadan kalkmış ve kafeden dışarı çıkmıştım çünkü kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. "Alo?"
"Merhaba, Han Jisung ile mi görüşüyorum?" Tanımadığım kadın sesiyle kaşlarımı çattım. "Evet?"
Karşımdakinin iç çekmesiyle iyice meraklanmış ve sokakta bir ileri bir geri yürümeye başlamıştım. "Bay Park'ın nesi oluyorsunuz?"
Gözlerimi sıkıca yumup Tanrı'ya umduğum şey olmaması için dua etmeye başladım. Kendimi bir banka attım ve titreyen sesimle konuştum. "Sevgilisiyim."
Kadın da aynı benim gibi bir süre sessiz kaldı ve birilerine bir şeyler söyledikten sonra yeniden bana odaklandı.
Ne olduğunu öğrenmediğim her saniye bu kadar ölüyorken, öğrenince ne yapacaktım?
"Bay Park sabaha doğru aşırı dozdan öldü."
Sessizlik, kulaklarımı acıtan korkunç bir sessizlik ve telefon yavaşça elimden düşüşü...
Yutkunarak boşluğa baktım. Eminim ki bu iğrenç bir şakaydı, tabii ya! Minhyuk her zamanki gibi benimle alay ediyordu ve birazdan arkamda belirip boynumdan öpecekti beni.
Onun göğsüne vurarak ağlayacaktım ve ne kadar pislik biri olduğunu haykıracaktım ve o da, o da...
O yoktu ki artık.
Telefondan kadının bana seslendiğini duyabiliyordum ama hâlâ şokta olduğum için hiçbir tepki veremiyorum.
O lanet afyonu ona kim sattı bilmiyordum ama Chan hyungu asla affetmeyecektim. Chan ve Changbin hyungu ömrümün sonuna kadar asla affetmeyecektim.
Onu benden almışlardı ve hayatlarına devam edebiliyorlardı.
Bacaklarım bedenimi taşıyamamaya başlamıştı ve bedenim yere serilirken ağzımdan bir hıçkırık kaçmıştı. Bacaklarımı kendime çektim ve haykırarak ağlamaya başlamıştım. Kendimden geçercesine inliyor ve gözlerimden akan sonsuz yaşların arkasının gelmesine izin veriyordum.
Birkaç dakika içinde diğerleri yanıma gelmişti ve beni dürtüp neler olduğunu öğrenmeye çalışmışlardı ama ben hiçbir şey söylemeyerek ağlamaya devam ediyordum. Hıçkırıklarım nefesimi kesiyordu ve boğazımdaki koca yumru ben yutkundukça büyüyordu.
Oysa ben onu birkaç saat sonra arayıp trip atmayı veya sövmeyi düşünmüştüm.
Onun uyuşturucuyu bırakması için zorla ikna etmiş ve hastanede tedavi olmasını istemiştim.
Çünkü o morarmış bilekleri her gördüğümde içimde bir şeyler yanıyor gibi hissediyordum. Bileklerini her öptüğümde soğuk olmaları yüzünden ona kızdığımı da çok iyi biliyordum.
Biz çıkmaya başladıktan birkaç hafta sonra bunu ona Chan hyung yapmıştı. Mahvetmişti onu, beni de.
Bizi mahvetmişti ve onu uyarmama rağmen hiçbir şey yapmamıştı.
"Jisung, ne oldu?" Chan hyungun sesiyle öfkeyle başımı kaldırmıştım. Gözlerimdeki kini görmüş olacak ki biraz gerilemişti. Benim yanıma eğildiğini az önce fark etmiştim ve bu kadar yanıma yaklaştığından haberim yoktu.
Onu göğsünden ittirip yere düşmesini sağlarken sinirle bağırdım. "Duygusuz piçin tekisin!"
Felix ve Jeongin aramıza girmemeye karar vermişe benziyordu. Hyunjin hyung ise neler olduğunu anlayana kadar bizi izlemeye karar vermişti sanırım.
"Ne yaptım?" Chan hyung bunu kaşlarını çatarken sormuştu. Ne yaptığını ona göstermek isterdim ama Minhyuk'un cansız bedenini kendim bile görmekten korkuyordum. Dudaklarımın arasından istemsizce bir cümle firar ettiğinde tekrar ağlamaya başlamıştım. "Çok üşüyordur şimdi..."
Chan hyung biraz daha bana yaklaştığında hışımla ona döndüm ve yumruğumu sıkabildiğim kadar sıktım ve yüzüne bir yumruk indirdim. "O öldü, seni gerizekalı! Senin yüzünden beni burada bırakıp gitti! Senin yüzünden..."