Olayın üzerinden birkaç gün geçtiğinde Hyunjin'in, Changbin'in ve hatta Jisung'un gözleri kıpkırmızı olmuştu. Gözyaşı dökmeyen tek kişi Minho'ydu.
Naptığı belli olmazdı zaten.
Fakat yaptığı bir şey varsa, Jisung'a herkesten daha çok destek vermekti. Jisung, cinayeti öğrendiğinde şoka girmişti ve art arda aynı soruyu sorup durmuştu. "Kim ölmüş?"
Bir ölünün arkasından duyulabilecek ne kadar pişmanlık varsa hepsini duymuştu Jisung. Onun arkasından saatlerce ona ettiği lanetleri düşünerek ağlamıştı. Minho onun ağlamasından dolayı uyuyamadığı geceleri çok iyi biliyordu. Bu nedenle bu çocuğu kendine çekip sarılması ve saçlarını öpmesi gerekmişti. Jisung o kadar çaresiz hissetmişti ki onu itmeyi aklından bile geçiremedi. Yanında güçlü duracak ve kendisine bütün bu olanların üstesinden gelebileceğini söyleyecek birisi olmasını istemişti. Hyunjin'in sinir krizlerini ve Changbin'in onlardan ayrı bir oda tutmasını düşünecek olursa en mantıklı seçenek Minho'ydu.
Minho onun gözyaşlarını silip hiç beklemediği şekilde yumuşayana kadar ondan nefret ediyordu. Hala içinde kalan o tür şeyler vardı ama Minho'nun tavırları giderek değişmeye başlamıştı. Mizacı değişiyordu.
Karanlığı o cinayetten sonra dağılmaya başlamıştı. Sisler giderek gözlerinden çekiliyordu ve o bakışların arkasındaki duyguları görebiliyordunuz: hayal kırıklığına karışmış dehşet.
Onun ölümünden kendisini sorumlu bile tutmuyordu. Onu kendi öldürmemişti ya?
Ya Jisung? Oysa o, Chan'ı kendi elleriyle ölüme yolladığını ve bunun fiziksel bir şey olmadığını en küçük sızısında bile hissediyordu. Zira son günlerde kalbindeki sızlar yüzünden kalp krizi geçirecek gibi hissediyordu. Ve de inanamıyordu, birkaç haftada hayatı nasıl bu noktaya gelmişti?
Bir yerde ilk kumarda mutlaka kazanıldığını okumuştu. O halde sorun neydi, nasıl bu kadar çok para kaybetmeyi başarmıştı?
Bu gidişle ya borca girecek, ya birinin fahişesi olacak ya da ölüme gidecekti. Hiçbiri hoş değildi, kimsenin altında olmak ya da Chan gibi bıçaklanarak ıssız bir sokakta ölmek istemiyordu. O da diğerleri gibi yaşamak istiyordu.
Şu çıkmazda en imkansız olan şey de buydu, yaşamak.
* * *
"Hyung, sen dondurma yemeyecek misin?" Jisung'un sorusuyla Chan afallayarak elindeki dondurmaya baktı. "Ama çok naziksin tabii."
Chan ne olduğunu idrak bile edemeden Jisung onun elindeki dondurmayı kalmıştı. Dondurmayı yalayarak ilerlerken Chan hala yerinde öylece duruyor ve kendi dondurmasının küçük bir velet tarafından çalınıp yalanmasını izliyordu.
"Aslında o benimdi." diyerek küçüğün arkasından ilerlerken Jisung çoktan dondurmanın külahını kemirmeye başlamıştı bile. Dudağının kenarındaki sıvıyı yaladı ve şaşkınca arkadaşına döndü. Bir süre sonra gülerek Chan'n omzuna küçük bir yumruk atmıştı. "Kalbim hep senindi, hyung." Chan göz devirmekle yetindi. "Hiç şüphem yoktu."
Bir süre daha parkta dolaştılar ve Chan dondurma külahını kemirmekte olan arkadaşına ters bakışlar attı. Jisung bunu fark ediyordu fakat en ufak bir şey demeden etrafta dolaşan çocukları izliyordu.
Chan en sonunda kendini bir banka attı ve kollarını göğsünde bağladı. Jisung onun oturduğunu fark etmemiş olacak ki ilerlemeye devam ediyordu. Chan da ona bir şey dememeye karar vererek yerinde oturdu ve onu izledi.
En yakın arkadaşının bir mankafa olmasını ve panikleyerek etrafına bakışını izledi bir süre. Jisung ise elleriyle çocuklara işaretler yapıyor ve arkasında kalan arkadaşını görmüyordu bile. Chan ise eliyle ağzını kapatmış onu izliyordu. Bu çocuk cidden aptallar kralı falan olmalıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Villainous | Minsung
FanfictionMinho satanistti ve Jisung onu meleklerin varlığına inandıracak tek kişiydi.