76%

3.6K 399 365
                                    

İnsan, gözü karardığında ve hayata dair bir beklentisi kalmadığında daha tehlikeli hale gelir. Bunları düşündükçe insan hastalık kapar, gözünü hiçbir şey görmez olur.

Düşünün. Birinin hayatına mal olduktan sonra bir amacınız yoksa ve ömrünüzün bir bölümünü -belki de tamamını- parmaklıklar ardında geçirmek istemiyorsanız, naparsınız? Aslında çok düşünmeye gerek yok, çenenizin altına bir silah dayamak yeterli olacaktır.

Kim Woojin de aynı bu şekilde düşünüyordu. Tüm iyi niyeti, nezaketi, şevki, her şeyi sönmüştü. Ve o kadar pişman hissediyordu ki bunu bastırması için tüm suçu Minho'nun üstüne atması gerekmişti. Tüm suçu onun üstüne atarak Chan'a açılamamasının verdiği pişmanlığı yok etmeye çalışmıştı.

Şimdi elleri arasındaki telefondan birine mesaj atarken merak ediyordu aynı zamanda. Yüzünde donuk bir gülümseme vardı. Sırf gülümsemek için gülümsemişti, bir sebebi yoktu. İçinde yanan yangını dizginlemiyordu artık, kıracağı varsa kırıyordu. Tak etmişti artık.

Nefret insanı canavara dönüştürüyordu.

Ama yangına biraz su atılmış gibiydi, nefretinin birazı soğumuştu. Yangının bir kısmı sönmüştü.

Sadece Han Jisung'un, sevgilisinin bir katil olduğunu öğrendiğinde nasıl tepki vereceğini merak ediyordu.

* * * * *

Nefretten de güçlü duygular vardır elbette. Korku gibi. İnsan bilmediği şeyden korkar, napacağı belli olmayan şeyden korkar.

İnsan duygusuz bir insandan korkar mı? Jisung da titreyen elleri ve boşluğa dikmiş olduğu gözleriyle bunu düşünüyordu. Lee Minho duygusuz biri miydi acaba?

Bunun için onu yargılayabilir miydi? Hayır, hiç kimsenin duygusuz birini yargılamaya hakkı yoktur. Ona bunlar hiç verilmeyen şeylerdi, insan sorumlu olmadığı şeyden yargılanamazdı.

Fakat Jisung onu bir adam öldürdüğü için yargılayabilirdi.

Hoş, buna nasıl inanmıştı, sonuçta kim bilinmeyen bir numaradan gelen bir mesaja inanır ki?

İnanmasına sebebiyet veren şey de zaten videoydu. Minho'nun o adama çarptıktan sonra nasıl olup da bir şey olmamış gibi o ceseti kenara attığını izliyordu. O kadar netti ki kamera açısı, inanmamaya bile çalışmadı.

"Biliyordum." Hıçkırmasına engel olamadı. Minho salonda bir şeyler izlerken Jisung kendini banyoya kapatmış, korkusunu dizginlemeye çalışıyordu. "Birini sevmem bile hataydı."

Eğer birileri bunu biliyorsa başı dertte olabilirdi. Minho'nun başı değil, onun başı zaten dertteydi. Fakat bu mesaj şu an Jisung'a geliyorsa onun da olaya karıştığı artık kesinleşmiş demekti.

Kaçıncı kez izlediğini bilmediği videodan çıktı ve telefonun ekranını kapatıp telefonu kirli sepetinin üstüne attı. Gözleri dolmuştu, tüm vücudu titriyordu ve napacağını bilemiyordu. Napmalıydı?

Napsa bu olayın içine girmemiş olurdu, başka bir şehire mi yerleşmesi gerekiyordu?

Minho'ya olan sevgisini tamamen unutmuş gibiydi. O videoyu izledikten sonra aynı kişinin kendisine dokunmuş olduğunu, onun kucağında saatlerinin geçtiğini hatırlamış ve iyice çaresiz hissetmişti.

Sol gözünden bir yaş ansızın akıverdi. Genç adam titreyen vücudunu yerden kaldırıp suyu açtı ve yüzünü uzun süre yıkayarak kendine gelmeye çalıştı.

Yüzüne ne kadar soğuk su çarpsa da yanaklarından aşağı yaşlar akmaya devam ediyordu. Küçük bir çocuk gibi hissediyordu yeniden. Bundan kimseye bahsedemezdi. Neyi bekleyecekti, polislerin gelip Minho'yu alıp götürmesini mi? Yoksa Chan gibi ölmeyi mi?

Tehdit ediliyordu. Resmen bilinmeyen biri onu tehdit ediyordu ve elinden gelen hiçbir şey yoktu. Minho'dan ayrılmak istemiyordu, huzurda hissetmişti uzun zaman sonra.

Ne gülünç ama, en tehlikeli adamın yanında huzurda hissettim. En olmadık limana attım kendimi.

Vücudunun güçsüz düşeceğini hissettiği zaman telefonunu kirli sepetinin üstünden aldı ve musluğu kapatıp banyodan çıktı. Minho'ya görünmeyeye çalışarak yatak odasına ilerledi ve kendini direkt yatağa attı. Telefonu da bu sefer hızla duvara fırlatmıştı. Parçalanan telefona dolu gözlerle baktı ve içindeki sinirin yatışması için beklemeye başladı ama olmadı.

Çaresiz olduğu için o kadar sinirli hissediyordu ki.

Bir şey yapmadı ama yine de. Yatağa uzandı ve bacaklarını kendine çekip sarıldı. Bir süre sonra da ağlaya ağlaya uykuya dalmıştı zaten.

"Jisung." Vücudunun sarsıldığını duyduğunda korkarak bacaklarına daha çok sarıldı Jisung. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.

Nöbet geçiriyordu.

"Minhyuk, korkuyorum." Hıçkıra hıçkıra daha da büzüldü Jisung. Ne dediğini bile bilmiyordu, birinin onu korumasını istiyordu sadece.

Kolunda onu dürten el sıkılaştı ve Jisung çığlık atarak gözlerini açtı. "Minhyuk'unu siktirme şimdi!"

Jisung o an çok korktuğunu hissederek Minho'ya bakmıştı. Oda karanlık olmasına rağmen Minho'nun bakışları daha karanlık gelmişti Jisung'a.

Minho'nun ne yapacağını kestiremiyordu.

"Bırak, dokunma bana!" Sesi o kadar çatlak çıkmıştı ki kendi varlığından şüphe etti. Bir yandan da kendisine dokunan ve yatağında olan kişinin bir katil olması onu korkutuyordu.

"Noluyor sana? Telefonu da parçalamışsın." İkili bir süre şaşkın bir halde birbirlerine baktı. İkisi de bir şey demedi, sadece bakıştılar ve en sonunda Jisung ağlamaya geri döndü. Minho'yu var gücüyle itip göğsüne defalarca kez yumruk attı. "Neden öldürdün, neden öldürdün onu? Katil, katil!"

Minho ne olduğunu fark ettiğinde donakalmıştı. Jisung'a ağzı açık bakakalmıştı, yüzünde mimik oynamıyordu.

Demek sonunda fark etmişlerdi.

°°°°°

Ficin ağzına çok az sıçmışım biraz daha sıçayım dedim.

Sona yaklaşıyoruz, şükür. Şu fic bitse de rahatlasam. Hem siz de 82920202 ay bölüm beklemekten kurtulursunuz.

İyi okumalar.

Villainous | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin