"Şu mermi içimi delmeseydi eğer, seni alıp götürecektim..."
"Mert..." Ukalaca hala gözlerime bakarken kafasını salladı. "Gerçekten, hiç anlamadın mı?" Gerçekten anlamamıştım. "Neden hep böyle oluyor... Usulca çekiliyorum içime, kimsenin duvarlarını yıkmadan kalbimdeki harabenin ortasına oturuveriyorum ve bir başımayım. Benim devirebileceğiniz duvarlarım artık kalmadı... Ama hala üzerime taşlar yağıyor... Neden?" Hızla cevapladı. "Çünkü kimseyi, hesap soracak kadar önemsemedin, dikkatini çekmeye çalışıyorlar." Yutkundum. "Beni neden seviyorsun?" Derin bir nefes aldı, verdi. Sanki yıllardır bu soruyu bekliyormuş gibi bir gülüşle devam etti. "Berk'i neden seviyorsun?"
Evet Derin neden seviyorsun? Kendi içinde ölçüp tartmadın, hesabını yapmadan, insanların kirli laflarını aşkına bulaştırmadın. Doğru oldun... Dürüst oldun... Hiç sırt dönmedin, yarı yolda bırakmadın. Sevdin, sevdin, sevdikçe daha çok sevdin ve sonunda karşılık buldun. Ama fark ettin mi Derin, HİÇ BAŞLAMADIN! Büyüsüne inandın, sevmesini fark etmesini bekledin, yalanlarını-laflarını affettin. HEP AFFETTİN.
HİÇ BAŞLAMADIN AMA HEP AFFETTİN, NEDEN?
İŞTE BU YÜZDEN...
Dolu gözlerimi Mertinkilere çevirdiğimde, kamburumu düzeltip cesurca çenemde ki parmaklarını ittim. "Bunu asla anlayamayacaksın. Bir daha karşıma çıkma..." dedim. Omzuna çarpıp yanından geçerken Aylin ve Berk'in bizi izlediğini fark ettim.
Aylin'i şuan görmem iyi olmamıştı. Zaten duygusal bir an yaşıyordum onu görmemle güçlü gözükme çabalarım boşa gitmiş, gözlerim hemen dolmuştu. Ağlamamak için gözlerimizi kaçırıyorduk, Aylin'de benimle aynı durumdaydı, galiba duymuşlardı.
Berk yavaş yavaş Mert'e adımlarken ben olacakları izliyordum. Yumruğunu geçirdiğinde de olanları izlemeye devam ediyordum. Aylin yanıma geldi, Berk attığı yumruğun ardından dengesini toparlayıp hemen ardından Mert'in yakasına yapıştı. "Bence de bir daha karşısına çıkma! En çok kendi iyiliğin için." Deyip yakasını düzeltti ve yanıma geldi.
Ben ikisinin ortasında Mert'i öylece izliyordum. Burnu kanayan, yere yığılan, gözlerini hala üzerimden çekmeyen, kolunda bir sürtükle omzuma çarpıp giden ve şimdi gelmiş bana aşık olduğunu söyleyen turuncu kafa eski dostumu...
Böyle olmak zorunda değildi. En çok değer verdiğim dostumun hayatından bu şekilde çıkmak zorunda değildim ama buna mecbur kalmıştım ve arkamı dönüp giderken vicdanımdan sesler gelmiyordu. Çünkü biliyordum, bu olanlardan ben sorumlu değildim...
Elimden geleni, gerçekten yapmıştım.
Onları ardımda bırakarak yürümeye başladım. Aylin yalnız kalmanın bana iyi geleceğini bildiğinden sözümü dinlemişti ama Berk aldırmıyordu. "Derin!" dedi en son hızlı adımlarımı durdurmak için. "Berk?" Bu sefer kolumu kavramıştı. "Neden durmuyorsun?" Yavaşladım. "Neden beni dinlemiyorsun?" Kolumdaki elini sıkarak beni durdurdu. "Seni bu halde asla yalnız bırakmam. Zaten tehlikedesin." Aniden ona dönüşümle burunlarımız birbirine değmişti. "Ne tehlikesi?" Yutkundu. "Kafan dağınık yani." Kıvırıyor gibi davranıyordu ama takmadım. "Beni hiç bir halde yalnız bırakmayacağına inandırman lazım." Kolumdaki eli bileğime oradan elime gitmişti. "İnanacaksın..." Deyip dudaklarıma eğildi ve küçük bir öpücük kondurdu.
İlk öpücük...
Kafamın dağınık oluşundan dolayı bir süre gözlerinde kalıp devam ettim. "Yalnız kalmam gerek." Ellerimi ceplerime yerleştirip hızlı ama gelmediğinden emin adımlara ilerledim. Kimseyi istemiyordum yanımda, savuracakları boş tesellilere karnım toktu. Denize karşı oturup sabahlamak şu an bana iyi gelebilecek tek şeydi.
Kıyıya vuran dalganın sesi kulağa muazzam geliyordu. Olay esnası, insanlarla göz göze takıldığımız dakikaların hissiyatı gitmiş, şu an sanki her şey bir çırpıda olup bitivermiş gibiydi. Ve ben, zaman kavramımın sürekli olarak değişiklik göstermesinin üstesinden gelebilecek güçteydim.
Telefonuma gelen mesaj sesiyle sıçramış küçük bir de küfür savurmuştum. Bakasım yoktu ama ikinci mesaj geldiğinde elim telefona gitmişti.
"Yalnızsın."
"Yalnız olmaman gereken bir saatte, yalnız olmaman gereken bir yerdesin ve tekrar ediyorum, yalnızsın"
Kayıtlı olmayan numarayı görmemle beni izlediğini düşünüp etrafıma bakındım, kimse yoktu. Cevap vermekle uğraşmak yerine hemen numarayı kaydedip WhatsApp'tan kim olduğuna baktım ama hiç bir şey yoktu.
Gözlerimi kapayıp arkaya yaslandım ve oturduğum banka iyice yerleştim. Kötü şeyler oluyordu belki ama dalga sesleri ve deniz kokusu hala etkisini yitirmemişti.
Bu fırtına öncesi sessizlik olabilir miydi? Büyük ve kötü şeyler olacaktı hissedebiliyordum.
Dizlerimden destek alarak usulca kalktım ve sahil boyu yürümeye başladım. Korkuyor olmam, birilerine haber vermem gerekiyordu biliyordum, ama bu güne kadar yalnızdım ve yalnız büyümüştüm. Tehlikeye de yalnız gitmem gerektiğini düşünerek kaçıyor gibi gözüksem de şu an ben aslında olcaklara gidiyordum...
Ayaklarıma odaklanmış yürürken telefonumun sesiyle tekrar sıçramıştım. Berk arıyordu. "Derin nerede olduğunu söyler misin gelip alacağım seni." Boğazımı temizledim. "Yaln-"
"Başlarım şimdi yalnızlığına Derin, söyle çabuk!" Tam cevap verecektim ki telefon elimden alındı ve birisi belimi kavrayıp ağzımı kapadı. Boğuk seslerimin mantıklı bir cümle kuramadığını fark ettiğimde vazgeçmiştim.
Arkamdaki insan elmacık kemiklerime burnunu sürtüp kulağıma eğildi. "Sen anlamadın sanırım ama ben seni az önce uyardım küçük hanım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| DERİN |
Подростковая литература"Kaybetmeye sıfırdan başladın ufaklık, eksilere düşüyorsun." *** Acı çekiyordum, anlam veremiyordum ve derin bir boşluktaydım. Ama ne boşluk... Yine bir anda, boşluktan düştüğüm bir an da, sanki beni bir kara delikten kurtarır gibi aralamıştı kapıyı...