5- Hayatın Cilvesi

620 24 0
                                    

Derin Özer

Nasıl da Cenk'in dizinde uyuya kalmıştım öyle? Şimdi de beni evimin önüne kadar bırakmış, yanağıma bıraktığı ıslak öğücüğü kurumadan arabasına binip gitmişti. Bende kafamı çantamın içine sokmuş anahtarımı arayıp eve doğru ilerlerken düşünüyordum. Bu gün olanları, Cenk'in söylediği sözleri ve Berk'in yakınlaşmamızdan kaynaklanan rahatsız edici bakışlarını. Cenk, iyi biriydi. Beni seviyordu. İkizinin aksine kullanıp bi kenara atmamıştıda beni. İncitmiyordu hem, eziklemiyordu da. Tamam dalga geçilecek bir çok yönüm olabilir ama herneyse kısaca Berk'i sikme vakti geldi de geçiyor!

Kafamı bir an çantamın içinden çıkarmadan anahtarımı arıyordum halaa. Kapıya ulaştığımı kafamı sert bir yere çarpmamla anımsamıştım ve o sayede kafamı çantamın içinden çıkarabilmiştim ne yazik ki. Ben acıdan dolayı ne dediğimi bilmeyerek içime yıllardır görmediğim babam kaçmışçasına "Kim koydu bu kapıyı buraya!" diye anırıyor, acısının geçmesi ve şişmemesi dileğiyle kafamı ovuşturuyordum. Sinirle dönüp kapıya tekrar baktığımda kapının açılmış olduğunu, tanıdık bir çift kahve gözlerin kapıya yaslanmış bana doğru kahkaha attığını görmüştüm.

"Berkaay!!" şaşırmıştım çünkü buralara pek uğramazdı. Kendileri, Berk'ten taş olmasın gayet yakışıklı ve üçgen vücut iyi bir arkadaşımızdır. Yerine göre yakışıklı yerine göre piç olaraktan ikizlerin karışımından oluşan asil bir ruha sahip meterodur kendileri. Annemin sevgilisinin oğlu olmasaydı kesin elimden geçerdi bu piliç! Ben size bunları anlatmakla meşgulken, çoktan içeri geçmiştik ve Berkayın elinden içmeyi özlediğim kahveyi yudumluyordum kanepede. "Ee görüşmeyeli nasılsın fıstık?" diyerek sessizliği bozan Berkaya döndüm yönümü. "Haberler sende olum, anlat bakalım nasıldı İzmir?" Kaşlarını küçük emrah yaptı ve kendini acındırarak konuşmaya başladı "Senin olmadığın her yer cehennem bana gülüüüm" yüzümü buruşturup Berkayla aynı anda bakışlarımızı duvara yönelttik. İkimizde gülmemek için kendimizi tuttuğumuzdan yanaklarımız şişmişti ve aniden bırakmamızla kocaman kahkahalar yükseldi.

*.*

Sabah uykumu alamayarak uyanmanın huzursuzluğuyla söylendim. Annem sevgilisi Tugay Amcayla o kadar meşguldü ki, benim gece eve kaçta geldiğimin farkında bile değildi. Bende o kadar yorgunmuşum ki, gece annemin odasından gelen sesler bile beni uyandırmaya yetmemişti. Yüzümü yıkamak için lavaboya gidip bir çırpıda hazırlanmıştım. Akşam bir şey yemediğim için açlıktan ölmek üzereydim ama mutfağa bir şeyler yemek için giderken gördüğüm annemin koca kıçındaki kırmızı dantelli kilot sağ olsun tüm iştahımı kapatmıştı. Bu neyin seksi olma çabasıydı? Ben ki, her gün milletin evinde sabahlayan masum bir insan, böyle kilotum olmamıştı hiç. Neyse artık annemde mirasına o kırmızı dantelli kilotları ekler ve bende hiç kullanmadan yakarım. Onlardan kurtulmanın başka bir çaresi yoktu çünkü.

Evde daha fazla vakit geçirmeden çıktım, bir-iki adım atmanın ardından "İnsan bir bekler, biraz yavaş yürüsene kızım olimpiyatlara mı hazırlanıyorsun anlamadım ki.." sesini duymamla durdum ve dudağımı dişledim."Hay kafama sıçayım, nasıl da unutmuşum ben seni!" Koşa koşa yanıma geldi ve nefesini düzenlemeye çalışırken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu. "Yuh! bari yüzüme söyleme" Harika! Artık Berkay'ın ağzından düşebilene aşk olsun.. Düşürme beni ağzından yakışıklım!

Kahkahalarla girdiğimiz okul bahçesinde Berk ve Cenk bizi fark etmişti ve hemen yanımızda bitmişlerdi. İkisiyle de tanıştırdım Berkay'ı. Bir kız, herkesin eline broşür iliştirerek bize doğru geliyordu. Yanımıza gelip hepimize birer tane verdikten (!) sonra "Hepinizi bekliyoruz" dedi ve Berk'e kırptığı gözünü bir an ayırmadan işini yapmaya devam etti. Sıradan bir doğum günü partisiydi işte. Bu günün bir özelliği yoktu benim için. Berkay gitmek istemese işim olmazdı.

| DERİN |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin