Berk Ulus
"Dengesiz..." diye mırıldandım. Bu kız beni deli edecekti. Söyledikleri o kadar çelişiyordu ki, ne yaptığının kesinlikle o da farkında değildi. Boşboğaz, aklına ne gelirse söylüyordu. Bir de gelmiş hala bana aşıksın diyordu.
Ona aşık değildim!
Sadece son yaşadıkları ona biraz temkinli yaklaşmama sebep oluyordu hepsi bu.
O günden beri beş gün geçmişti, Cenk'ten haber alamıyordum. Bir kez daha aradım, açmadı. Vurduğum yumruktan da, ettiğim tehditten de pişman değildim hak etmişti. Ama böyle kimseye haber vermeden kaybolmak onun huyu değildi.
Zilin sesini duymamla kapıya yönelmiştim, Cenk olduğunu tahmin ediyordum. "Neredesin olum se- Patron!" Kapıyı tamamen açtım ve elimi içeriye doğru uzattım. "İşler karıştı Berk." dedi, koltuğa yayılırken. "Nasıl?" dedim şaşkınlıkla. Semih Bey'in işlerinin karıştığı çok nadir görülürdü, buna cesaret edecek kişi yok denecek kadar azdı. "Yük arabalarını devirmişler üstelik şoförler de iyi değil. Anlayacağın hem can hem mal kaybımız var." Kısa bir sessizliğin ardından sordum "Peki kim yapmış bunu?" Çalan telefonuna bakıp sessize aldı. "Uğuşturucu depolarını patlattığımız herifler, Almanya'dan geldiğimizi öğrenmişler. Hoş geldin hediyesiymiş." Dedi sonuna doğru sinirle yükselerek. "Tamam ben hemen hallediyorum patron s-" Sigarasının dumanını üfledi. "Olum dur bir dur, celallenme hemen!" Demesiyle hızla kalktığım yere geri oturmuştum. "Bir kaç adam yolladım, en sağlam adamımı böyle harcamayı göze alır mıyım? Ben neredeyim sen oradasın koçum." Dedi, elini boynuma götürüp kendine çekerek kafamızı tokuşturdu. "Eyvallah abi" dedim minnetle bakarken.
Ona borçlu olduğum çok konu vardı. Kaç kez hayatımı kurtarmıştı ben de hatırlamıyordum. Öz babamın küçüklüğümden beri Kanada'dan gönderdiği paralar 'Aferin benim oğluma!' Deyip sırtımı sıvazlayamadığından böyle bir yola sapmıştım.
Bazıları buna kaçış yolu da diyordu.
Annemin intikamını almamı sağlamıştı bu adam ve kabul, birlikte çokta legal işler yapmıyorduk. Ortağı olacak kadar büyük bir adam değildim ama en sağlam adamı olduğumu biliyordum. Bu yetiyordu.
Derin Özer, Pazartesi Sabahı
Üç gün okula gitmeyerek (hafta sonuyla beş gün) kaybettiğim şeylerin acısını çıkarmaya çalışmıştım. Dağıttığım parçaları toplamaya uzanacak halim bile yoktu. Neyse ki Aylin, hala bir şeye benzeyen ve un ufak olmamışları toplamıştı ve birleştirmeye çalışıyordu. Akıllıca bir seçim yaparak o en küçük parçaları ancak sahiplerinin düzelteceğini bildiğinden yerinden dahi kıpırdatmamıştı.
Hayat üzülmeye değmiyordu, hayat hüzünlenmeye yetmiyordu. Okulun devamsızlık hakkı da bana az geliyordu. Gün boyu sınıftan çıkmayarak rahatsız olduğum insanlardan kaçmayı (yani herkesten) bir nevi başarmıştım. Eve girer girmez Berkay'la karşılaşmıştım. Bu anahtarların sesini duyup hemen kapıya geldiği anlamına geliyordu. Yorgun gözüküyor olmamdan olsa gerek günümün nasıl geçtiği dışında pek bir şey sormamıştı. "Aç mısın?" Kafamı hayır gibi sallamakla yetinmiştim. Annem ortalıkta gözükmüyordu. Benim ne zaman bir ailem olacaktı? Usulca Berkay'a çevirdim bakışlarımı, filme odaklanmıştı. Bir erkek, bir kadın; aile gibi muazzam bir şey oluşturabiliyordu. Ama ardından çokta zahmetli olmayan bir kaç evrak ve duruşma ile bunun içine sıçabiliyordu.
Yersiz, gereksiz ve çok sorumsuzcaydı...
*.*
Berkay'ı pekte takmayışımın ardından dört saat geçmişti ve ben huzursuzdum. Annem ve Tugay amca geleli çok olmuştu. Berkay ikinci filmin sonunda uyuya kalmıştı ve benim canım acayip sıkılıyordu. Biraz dolaşsam, iyi gelebilirdi. Ceketimi de alıp kendimi deniz kenarına attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
| DERİN |
Novela Juvenil"Kaybetmeye sıfırdan başladın ufaklık, eksilere düşüyorsun." *** Acı çekiyordum, anlam veremiyordum ve derin bir boşluktaydım. Ama ne boşluk... Yine bir anda, boşluktan düştüğüm bir an da, sanki beni bir kara delikten kurtarır gibi aralamıştı kapıyı...