iyi okumalar :)
Elektriklerin gitmesiyle kızlar korkudan kollarıma sarıldılar.
-abla neden ışık yok
-bekle Alya her halde elektrikler gitti. Şimdi ben mutfaktan mum alacam.
Tam ayağa kalkacağım da kızlar daha çok sarıldı.
-abla gitme korkuyoruz
-Ayla bir şey yok bak şimdi ben mum alayım size de masal okurum ne dersiniz
-çabuk gel ama
-tamam çabuk geleceğim
Ayağa kalkmam ile telefonumun çalması bir oldu. Arayana baktığımda Su hanım olduğunu gördüm.
-bakın anneniz arıyor
Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
-alo Su hanım
-Aydilek bu gün ben baya geç geleceğim de kızlar sende kalsa olur mu?
-olur Su hanım. Gözünüz arkada kalmasın
-senin yanındayken kalmaz sen onlara öz ablalık yapıyorsun.
-estağfurullah
-neyse benim kapatmam lazım iş çok
-kolay gelsin
-sağ ol.
Telefonu kapatıp fenerini yaktım.
-şimdi siz bu fenerle idare edin ben şimdi geliyorum
telefonu sehpaya bırakıp mutfağa gittim. Dolaptan bir tane mum alıp cebimdeki çakmak ile yaktım. Salona geçip koltuğa oturdum oturmamla ikizler tekrar koluma sarıldılar. Karanlıktan çok korkuyorlar aynı benim rüyalarımdan korktuğum gibi.
-hadi şimdi masal vakti. Hangi masalı anlatayım
-uyuyan güzel
-hmm uyuyan güzeli dinlemek için uyumanız lazım o zaman hadi odaya
Mumu elime alıp kızları benim odama götürdüm. Sehpanın üzerine mumu koyup kızları yatağa yatırdım.
-evet şimdi anlatabilirim.
Bundan yıllar önce uzak ülkelerin birinde bir kralla güzeller güzeli bir kraliçe yaşıyordu. Kocaman görkemli bir şatoda oturan kral ve kraliçeyi ülkenin halkı çok seviyordu.
Özellikle güzel olduğu kadar iyi kalpli olan kraliçeye herkes hayrandı. Bu iyi yürekli kraliçenin hayattaki en büyük dileği bir çocuk sahibi olmaktı.
Sonunda bu dileği gerçekleşti ve güzel bir ilkbahar sabahı harika bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Genç kralla Kraliçenin mutluluğuna diyecek yoktu.
Küçük prensesle doğumunu kutlamak için o güne kadar görülmemiş bir şenlik düzenlendi. Bu şenliğe o ülkedeki bütün insanlar ve periler davet edilmişti.
Şenlikler ve kutlamalar şatonun büyük salonlarında yapılıyordu. Her taraf o günün şerefine süslenmişti. Bütün davetlerin dikkati, yatağında uslu uslu yatan minik prensesin üzerindeydi. Melek yüzlü iyilik perileri beşiğin çevresinde toplanmıştı. Her biri sırayla bebeğe iyi dileklerde bulundular.
Kimi ona güzellik, kimi akıl, kimi de cömertlik armağan etti. Fakat büyük bir talihsizlik olmuş ve yaşlı bir periyi şenliğe davet etmeyi unutmuşlardı. Bütün konuklar neşe içinde eğlenirken yaşlı peri birden ortaya çıkıverdi. Şenliğe davet edilmediği için çok kızmıştı. Öfkeyle küçük prensesin beşiğine yaklaşarak "On altı yaşına geldiğinde parmağına bir iğ batacak ve öleceksin" dedi Oradaki herkes şaşkınlıktan donakalmıştı.
İşte tam bu sırada henüz dilekte bulunmayan perilerin en genci ileri atıldı. "Üzülmeyin, dedi yavrunuz ölmeyecek Küçük prenses yüz yıl sürecek derin bir uykuya dalacak ve bir prens gelip onu öptüğünde bu uzun uykudan uyanacak"
Kral ve Kraliçe genç periye teşekkür etti. Ama kral yinede bu kehanetin gerçekleşmesinden büyük kaygı duyuyordu. Hemen bütün muhafızlarına, ülkedeki iğlerin kaldırılmasını emretti. Bu emre uymayanların cezası ölüm olacaktı. Böylece aradan uzun yıllar geçti.
Mutlu bir hayat süren prenses her gün biraz daha büyüyüp güzelleşiyordu.
On altı yaşına geldiğinde bir gün şatoyu gezmeye karar verdi. Şato o kadar büyüktü ki, bilmediği pek çok yeri vardı. O zamana kadar görmediği küçük bir odada yaşlı bir kadına rastladı. Kadın elindeki iğ ile iplik eğiriyordu. Bu iğ nasıl olduysa muhafızların gözünden kaçmıştı. Çok meraklanan prenses tanımadığı bu garip alete dokunmak istedi ve iği eline alır almaz eline battı. Kötü kehanet sonunda gerçekleşmişti.
Hemen uykuya dalan güzel prenses ipek örtüler içinde altından yapılmış bir yatağa yatırıldı. Prensesle birlikte bütün şato yüz yıl sürecek derin bir uykuya daldı. Kral Kraliçe muhafızlar, hizmetkarlar ve saray çalgıcıları da uyumuştu. Sadece onlarda değil... Sahibiyle birlikte avludaki köpek, ahırdaki koşulmuş at, hatta dallardaki kuşlar bile uyudu.
Ben daha masalın yarısına gelmişken iki melekte uyuya kalmıştı. Yanaklarına küçük masum bir buse bırakıp odadan çıktım. Mutfağa girip içeri süzülen hafif ay ışığı ile mutfağı toplamaya başladım.
Mutfağı topladığım gibi elektrikler geldi. Salona geçip bilgisayarı kaldırdım. Sonrada kızların yanına gittim, hayla uyuyorlardı.
Camın hemen yanına yerleştirdiğim sandalyeye oturup ayı izlemeye başladım. Etrafı kara bulutlarla doluydu ama o karanlığın içinde tek ışıktı. O, kelebeğimin sıkıştığı kavanozdu. O, o anıma şahit olandı...
Cama gelen bir damla ile kendime geldim. Sonrada o damlaların devamı geldi ve hızlandı damlalar sert bir şekilde cama vuruyordu. Deli gibi yağmur yağarken gözlerimi kapattım ve korkuyla o an gözümde canlandı..
🦋