1 Hafta sonra
Ellerindeki defterleri masasına bırakıp etrafına bakındı.Sürmeli,su mavisi iri gözleri onu aradı sürekli.Etrafına bakındı,dersi bile dinleyemez haldeydi.Hocanın sesi sınıfta eko yapıyordu ama onun kulakları işitmiyordu.Ne kadar alışmıştı onu görmeye,ne kadar sevmişti onun gülüşünü izlemeyi,peki şimdi ne olacaktı? Bir daha onun güzel gülüşünü izleyemeyip,boynuna atlayıp kokusunu ciğerlerine dolduramayacağını,geri dönmeyeceğini hissediyordu.Bu sabah 7'de gideceğini bildiği için hava alanına gitmedi,çünkü biliyordu ona sarılırsa asla bırakamayacağını.
Dersten bağını tamamen tamamen kopartmış,camdan okulun bahçesine bakıyordu.Bütün herkesten çok farklı bir tarzı vardı onun.Diğer öğrenciler Saree,pantolon,T-shirt ile dolaşırken o ise boynuna babasından kalma altın zincirini takar,ayakkabılarını boyayıp,cilalar ve her gün farklı bir takım giyerdi.T-shirt ve pantolon giydiği ise çok nadir olurdu.Hele mentollü traş losyonunun kokusu...
Ama yoktu işte.Dalmış halde seyire devam ederken kafasında hissettiği bir acı ile yerinden sıçradı.Masanın üstüne düşen tahta silgisini fark edince gözlerini hocanın olduğu tarafa çevirdi.Kestane renkli,tepeden topuz yapılmış saçları hafif dağılmış,koyu tenli,toz pembe Sareesi'nin açık taraflarından taşan yağları ile oldukça kötü görünen bayan Alia,öfkeyle bakıyordu.Anlamıştı büyük bir azar yiyeceğini''En iyisi susmak ve tepki göstermemek.''diye düşünüp azarlanmayı bekledi;
''Eğer dersi dinlemiyorsan defol git dışarı! Eğer ben burada sesim kısılmış halde bile ders anlatıyorsam beni dinleyeceksin! haddini bil ve aklını başına topla!''
Gözlerinin dolduğunu hissedince yüzünü yere eğip,peki anlamında kafasını aşağı yukarı salladı.İnce ve kemikli elini gözlerinin altına sürüp akmak üzere olan yaşınıda silince derin bir iç çekip tahtaya baktı.Bedeni dersi dinliyor gibi duruyordu ama ruhu ve aklı tamamen ondaydı.
Teneffüs zili çalar çalmaz müdürün odasına gitti,sunta'dan yapılma,beyaz kapının önünde durup narin,ince,kemikli elinin orta parmağını kıvırıp uç kısmı ile kapıya tıkladı.Gel sesini duyar duymaz Sareesi'nin ucunu toparlayıp tekrar omzuna atıp içeri girdi.Önünde duran dosyaları inceleyen yaşlı,takım elbiseli adamın masasının önüne geçip,boğazını temizleyip dikkatini çekince iki elini birleştirip selamladı;
''Hoş geldin Vanessa geç otur.''
Yavaşça oturdu deri koltuğa.Müdür dikkatini tamamen ona odaklamıştı;
''Evet kızım buyur,bir sıkıntımı var yoksa?''
Kafasını hayır anlamında sağa sola sallayıp yere bakmaya devam ett.Gözlerinden özgürlüğe kavuşmak için direnen yaşları sonunda dayanamayıp bıraktı;
''Neyin var senin?''
Kıpkırmızı gözlerini müdüre çevirip,kesik kesik ağlayarak başladı konuşmaya;
''Efendim ben Brandon'un geri gelmesini istiyorum.Neden onu amerikaya yolladınız ki?Şimdi o olmadan kendimi eksik hissediyorum.Sanki kalbimin yarısı yok.Yediğim yemekten içtiğim suya kadar hiçbir şeyden tat alamıyorum.Neden yolladınız onu efendim? ya onu kaybedersem?''
Normalde hiçbir öğrencisi ona soru bile kolay kolay soramazken Vanessa'nın sitemi karşısında donup kalmıştı.Öğrencisinin gözlerinden akan yaşlar lav damlaları misali eritiyordu yüreğini.Masasında duran açılmamış pet şişeyi öğrencisine uzattı.o suyundan yudumlarken kendiside durumu izah etmeye başladı;
''Bak kızım,Brandon aşırı zeki bir çocuk.Bu sadece benim ve fizik hocamızın kararı ile olmadı.Bütün öğretmenler ve müdür yardımcımızda benimle aynı fikirdeydi.Biliyorum ona aşıktın...Vanessa panikle sözünü kesti;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOSYETE HIRSIZI
FanfictionAmerikanın azılı suçlularından olan ve canına ödül biçilen Charles William,yaptığı bir soygun un ardından zaferini kutlamak için gittiği bir striptiz barda çok güzel bir kadın ile karşılaşır.Kadınlara değer vermeyen bu adam kadının güzelliği karşısı...