08

2.9K 420 332
                                    

"Tekrar burada kalacak mısın?" Minho, Jisung'a arabadan inerken sordu. Herkes içeri girdi ama ikisi arabanın dışında kaldı.

"Gerçekten istiyorum, ama yakalanma riskini almak istemiyorum, tekrar aptal bir bahane uydurabileceğimi sanmıyorum." Jisung iç çekti.

"Tamam o zaman, eve git ve iyi uyu." Minho söyledi ve gülümsedi.

"Önce eve gir."

"Hayır, önce sen git."

"İçeri gir."

"Jisung önce git."

Genç olan yenilgi ile başını salladı ve Minho'nun dudaklarına çabucak küçük bir öpücük verdi.
(ç.n: yanlış mı çevirdim diye milyon kere kontrol ettim,, ama doğru- nE)

"Tamam şimdi gideceğim, görüşürüz hyung!" Dedi ve utanç içinde hızla uzaklaştı.

"Gerçekten bana bir öpücük verip kaçtı mı?!"

Jisung'un utanmış hali düşüncesi bile yanaklarına kırmızı renk katmak için yeterliydi.

Jisung eve geldi ve sessizce yatağına gitti. Neyse ki herkes uyuyordu, böylece kimse ona soru sormayacaktı.

Yüzüğe bir kez daha baktı ve sonunda uykuya daldı.

Jisung burnuna gelen yemek kokusuyla uyandı, aşağı doğru yürüdü ve annesi ile arkadaşlarını mutfakta gördü.

"Bugünlerde çok geç uyanıyorsun Jisung." Dedi annesi.

"Evet sanırım."

Jeongin onunla göz teması kurdu ve gözleri ile sessiz bir şekilde uyardı.

Arkadaşlarıyla yemek masasına oturdular ve yemeye başladılar, o sırada babası eve geldi.

"Tatlım, bak bizim için ne buldum." Babası, garip bir şekilde tanıdık gelen iki küçük kutuyla mutfağa yürürken söyledi.

Hiçbir şey söylemedi. Sadece oturdu ve ne olabileceğini düşündü.

Annesi kutuyu açtı ve parlak bir altın pembe gül* rengi Rolex çıkardı ve bileğine taktı.

"Çok hoş görünüyor!" Annesi hayran olmuş bir şekilde söyledi.

"Ve bende de altın olanı var." Babası da bileğine takarken söyledi.

"Bunları nereden aldın? Ne kadar tuttu?" Annesi sordu.

"Genellikle, Rolex'lerin her biri yaklaşık 8 bin dolar, ama ben her ikisini de 8 bin dolara aldım, birkaç çocuktan aldım ve tam fiyatı ödemedim." Babası cevapladı.

Jisung, babasının ağzından çıkan kelimeleri duyunca ağzındaki lokma boğazına kaçtı.

"Woah Jisung iyi misin?" Felix sordu.

"Evet, iyiyim."
"Yolu yok, siktiğim yolu yok. Babam neden onlardan almak zorundaydı? Çok parası yok muydu? Bunu neden yaptı."

Jisung suyunu içti ve sakinleşmeye, kendisini babasının bu saatleri Minho ve arkadaşlarından almadığına ikna etmeye çalıştı.

"Rolex'e gittiğinizden ve altın pembe gül rengi ve altın bir saat aldığınızdan emin olun. Adam onlar için çok para teklif ediyor." Chan'ın dün geceki sözleri kafadında çaldı. Hepsi birbirine uyuyordu.

Neyin daha şok edici olduğunu bilmiyordu, şu an ebeveynlerinin olan bir saati çalmaya 'yardım etmeye' gitmesi yada babası yasadışı bir şekilde saat alması.

Aklını kaçırmamaya çalıştı ve yemeğini yemeye devam etti.

Jisung'un arkadaşları evlerine, ailesi ise işe gitmişti. Bu yüzden Jisung evde yalnızdı.

Telefonunu çıkardı ve aklına gelen ilk kişiye mesaj attı.

minho hyung!
bugün, 14:30

hyung, gerçekten sıkıldım, buluşmak ister misin?<

Minho hemen cevap verince şaşırmıştı.

>olur, ne yapmak istersin?

herhangi bir şey, sadece yanında olsam bile olur<

> tamam gel

yay 15 dakika içinde oradayım<


bad, minsung [çeviri.]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin