11. Bölüm

296 52 1
                                    





Ah gönlüm;
neden kitap gibi sessiz,
kilit gibi geçitsizsin.
Senide mi? astılar. Yar ağacına...

HUZEYFE MÜCAHİD



Hep beraber kahvaltımızı yaptıktan sonra Feride'yle birlikte ortalığı toplama işine girişmiştim. Derdim evin gündelik işleri ve düzeni değildi, sadece kafamın dağınıklığından başka bir dağınıklığa tahammülüm yoktu.
Düşünmemek ve içimdeki zifiri karanlıkla baş başa kalmamak için şimdilik en iyi yol buydu.

Yaşadığım olayların sarsıntısı hala içimde tüm şiddetiyle devam ediyordu, dengem alt üst olmuş durumdaydı. Her ne kadar kızlarıma ruh halimi belli etmemek için çabalasamda dönüp dolaşıp kendimi aynı karanlıkta buluyordum.

Bu yaşanılanlardan sonra hayatımın alacağı şekil kocaman bir soru işaretiydi.
Zafer'i evden göndermek veya ısrarlı telefonlarına cevap vermemek tabi ki bir çözüm değildi, bu kaçış sadece olacakları ertelemekti.
En azından bu üç günün geçmesini bekleyecektim, aldığı dava sonuçlandıktan sonra, aklı selim bir şekilde iki medeni insan gibi bu evliliğe artık bir nokta koymayı düşündüğümü bilmesini istiyordum.

Zafer'in ne düşündüğünü tahmin etmek benim için zor değildi, kararımın onda bomba etkisi yaratacağı kesindi. Bütün bu olanları sineye çekmemi beklediğine emindim, karşılaştığımız diğer sorunlarda olduğu gibi tepkisiz kalıp, kabullenmemi bekleyecekti. Bunun için onu kim suçlayabilirdi ki.

Daha önceleri ilgisizliğini yada aramızdaki uçurumu hep yoğun geçen iş yüküne vermiştim ve bir gün aramızdaki bu sorunların çözüleceğine inancım hep vardı.
Ama zaten gerçek hep bambaşka değil midir.? Ne de olsa bir kadın her zaman hissederdi öyle değil mi? Ama ben bağıran iç sesime rağmen, şüphelendiğim tüm durumlarda hep kendimi suçlamıştım. Kim bilir bu benim bilmediğim kaçıncı ihanetiydi.

Aslında bu ihanet canımı o kadar da yakmıyordu. Sadece on beş yıldır emek verdiğimiz yuvamızın böyle heba olmasına üzülüyordum.
Sonuçta birbirini sevmekten vazgeçmiş iki kalbin, aynı evde olmasıyla ayrı evlerde olması arasında hiç bir fark yoktu.
Bana göre uzaklık ölçülebilen bir şey değildi, sadece hissedebilirdi.
Bazen teni teninize değen kişi bile dünyanın öbür ucundaymış gibi sizi yalnızlaştırabiliyordu.

Karşınızda ama sizi görmüyor.
Hayatınızın baş köşesinde ama bir anlamı yokmuş gibi silik.

Aslında gerçekte bir evliliği bunlar bitirmez miydi.? ihanetmiş, dünya işleriymiş hepsi sadece birer kılıftan başka bir şey değillerdi.

.....

Evde Feride'yle yapılması gereken bütün işleri bitirdikten sonra saat öğleni çoktan geçmişti. Odama gidip sıcak suyla uzun bir duş almıştım. Çıktıktan sonra üzerime mavi kot pantolonumla beyaz ince kazağımı giydim, uzun kestane rengi saçlarımı kuruttuktan sonra örmeye başlayıp sırtıma bıraktım.
Aynaya baktığımda solgun beyaz tenim ve bugünlerde sürekli çökmüş göz altlarım ilk dikkat çekenlerdi. Halbuki bir zamanlar iri yeşil gözlerimide ince bedenimide ne çok severdim. Hala bedenim ince ve gözlerim yeşil hatta saçlarım bile neredeyse aynı uzunluktaydı ama yaşadığım değişimleri ruhumun her hücresinde hissedebiliyordum ve bedenime vurulan yansımasını sadece ben görebiliyordum.

Otuz yedi yıllık yaşamın bana öğrettiği şey; sen büyüdükçe, ruhunun kalıbı gittikçe küçülüyordu. Bu yüzdendi, kendi kalıbına sığamaman ve hiç bir yere ait olamaman.

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin