20. Bölüm

561 49 20
                                    




Acı diyorum efendim,
o da evrensel olmalı; bir çocuğun eline
diken batsa,
insanoğlu yanmalı...

FARİD FARJAD



KARA

Hızlı bir şekilde yürümek bir yere varmak istediğimden değildi. Sadece kaçmak istiyordum beni girdabına alan şeyin farkındaydım. İnkar etmem çoktan kapıldığım gerçeğini değiştirmiyordu. Bu kadın bir aydır her hücreme damla damla sızmıştı sanki. Bunun ne o farkındaydı nede ben şimdiye kadar engel olabilmiştim, varsa eğer bir yerlerde kader, şu anda köşesinde bu halime rahatça gülebilirdi.

Bu benim yavaş ve acısız bir şekilde kaçınılmaz ölümümdü. Benim gibi bir katilin benzetmeleri bile ölümden başka bir şey olamazdı zaten.
Sayısız kez duyduğum katil kelimelerini, şimdi bu kadının sesiyle kulaklarımda çınlaması, delirmeme yeterdi, madem benim bir kalbim yoktu şimdi göğsümün ortasındaki bu ateşte neyin nesiydi.

Onu ilk gördüğüm anı aklımdan bir türlü çıkaramamıştım. Takip etmeye başladığım ilk gün, kızlarını okula bıraktıktan sonra sahil kenarında yürüyüşe gidişiydi.
Bir banka oturup başını arkaya yatırıp gözlerini kapattığında yüzüne vuran güneş, dudaklarındaki hafif tebessüm onu dakikalarca seyretmeme neden olmuştu. O an için avını takip eden elleri kanlı bir katil olmaktan çıkmış, çok huzurlu bir manzarayı seyre dalan garip bir fani olmuştum sanki.
O ilk an hayatımın en tuhaf anıydı.
Bilmediğim daha önce hiç bir şeye benzemeyen, tanımlayamadığım bu sıcaklık usul usul gelip içimde bir yerlere yerleşmişti sanki. Bedenimin her hücresi engel olamadığım bir şekilde titriyordu, gözlerimi bir saniye bile kırpmak istemedim.
Bu ölümden beter tek şeydi benim için. Günlerce takip ettim, yalnızlığına, güzelliğine, mahsunluğuna her gün biraz daha şahit oldum. Evinin önünde gecelerce beklediğim o ağaç dibinde, penceresinden bir kere daha bakar mı? diye sabahlayan ben olmamalıydım.
İşim sadece kocasıyken onu izlemekten neden kendimi alamamıştım...
Neden....
Neden...

Kendime sorduğum hiç bir sorunun cevabını duymaya cesaretim yoktu. Kadın sesinden nefret eden ben hayatımda ilk defa bir sesi duymak için yanıp tutuşuyordum. Bu benim felaketimdi.
Bir kaç gün önce gördüğünüz birini yıllardır tanıdığınızı hiç hissettiniz mi? yada sesini duymadığınız birinin sessizliğine ortak olduğunuz.
Onu takip ettikçe görme isteğim arttı. Ayaklarım her seferinde iradem dışında, beni onun yanına sürüklüyordu.
Düşüncelere boğulmuş bir şekilde beni farketmeden yanımdan defalarca geçişi sırasında, ciğerlerime kadar işleyen papatya kokusu. Sakinliği, mutsuzluğu, yalnızlığı, ruhuma eş benzerliği.
Tek fark benim kanla kaplanmış bir ruhum,  onun ise tertemiz berrak suları vardı.

Nehir...!  onu her araştırdığımda biraz daha dingin sularına daldığımı biliyordum ama kendimi durdurmak istemedim. Ben bu nehirde nefes aldım, ya kıyısında dinlenecektim yada bedenimdeki kanlarla içine düştüğümde onuda kirletecektim.

Oysa benim bu iki seçeneğide istemeye hakkım yoktu. Ben sadece etrafında bir nefes, gölgesine eş olmak istiyordum, benim gibi biri ne huzuru hak ediyordu, nede böyle berrak bir suyu bulandıracak cesarete sahipti. Onu yer yüzündeki bütün kötülüklerden korumak istiyorum, en çokta kendimden.

O gün sahilde yanımdan sessizce dalgın bir şekilde yürüyüp geçerken, bende onun gibi yere baktım. birbirimizi görmeden yerde birbirinin içinden geçen gölgelerimizi sevmiştim. Bir ömür boyu sadece hep bunu görmeye razıydım. Gölgelerimizin kavuşması huzurun en güzel resmiydi.

.....

Beni yıllardır tanıyan köpeğimin huzursuz havlamasıyla aniden durmuştum. O bile farkındaydı, delirmek üzere olduğumu.
Ormanın içinde hızla yürürken kafamın içindeki düşüncelerle ve göğsümün ortasındaki ağrıyla nereye gittiğimi bilmiyordum. Arkama dönüp baktığımda evden çok uzaklaşmıştım.

Kendime gelişim aynı hızla eve doğru koşmamla devam etti. Bir yandan da benimle birlikte koşan köpeğimle konuşmaya başlamıştım.

"Oğlum Doğu ben delirdim galiba. Havlamasan bu delirmişlikle dünyanın öbür ucundan çıkacaktım."

Bir süre sonra evim görüş alanıma girdiğinde biraz yavaşlayıp nefesimin düzene girmesini bekledim. Ben soğuk kanlı bir insandım bu haller dengemi altüst ediyordu. Tekrar köpeğime bakıp konuşma ihtiyacı hissettim, sürekli konuşmak anlatmak istiyordum, hiç bir şeyi içime sığdıramıyordum. Dolup taşıyordum sanki.

"Biliyormusun Doğu az önce Nehir'in gözlerinin içine bakarken benden korkmadığını gördüm. İkinci bir kez yüzüme bakamayan insanlar varken o ilk defa korkmadan ruhumu görür gibi gözlerimin içine baktı. Sende oradaydın şahitsin. Bense günlerdir sadece ona bakıyorum, bıkmadan usanmadan."

"Sence bu işten ölmeden kurtulur muyum? boş ver ölmek o kadar da umrumda değil. Sadece ölürken görmek istediğim son şey ikiniz olacaksınız."

Havlayan köpeğim beni kesinlikle anlıyordu.
Artık bende anlamıştım her şeyi ve kabullenmek şimdi daha kolaydı.
Hayatımın her gününü son günüm gibi yaşadım, her an ölümü beklemek yorucuydu, bildiğim başka bir duygunun olmayışı, kalbimi yok etmişti.
Sevilmek önemli değildi, yaşamak için sevmekti tek gerçek.

Ama önce Zafer denen o adamın icabına bakmalıydım. Uyuşturucu, kumar, kara para aklama adamın bütün pis işlerde parmağı vardı, babasıyla birlikte kusursuz bir paravan yaratmışlardı.

Benden daha tehlikeli bir insan varsa oda bu adamın ta kendisiydi....
Nehir'in hayatın da olmaması gereken biri bensem, diğeri kesinlikle oydu.

Nehir bunu bilmesede olurdu....

Lütfen yorumsuz bırakmayın....ne düşündüğünüzü bilmeyi çok isterim...
Sevgiyle kalın...
🍀🍀🍀🍀🍀🍀

.....

..

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 21, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin