16. Bölüm

312 42 8
                                    





Nasıl da yılları buldu,
bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
bilmezler nasıl sevdik,
İki yitik hasret,
İki parça can..

AHMET ARİF



KARA

Demir kapıyı kilitleyip, öfkeyle sırtımı duvara dayadım, içerde rehin tuttuğum kadının sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu. Böyle sözlerden etkilenmeyi bırakalı çok olmuştu, yine de öfkemi tetiklemeye engel değildi.
Daha çocukken bırakmıştım ben, duygulara hükmeden kelimeleri, zira gözümde etkisi sıfırdı.
Yaptığım, yaşattığım şeyler, içimde en ufak duygu kırıntısının olamadığı eserlerdi.

Ne oluyor sana Kara, bu duvarın dibinde böyle donuk duran sen misin.? ömründe ilk kez birine acımaya mı? başlayacaksın.
Bunun seni ölüme götüreceğini unutmamalısın. Birine acıdığın an nefesini keserler.

Bu kadın hangi cesaretle o sözleri söylerdi bana, neden dilini kesip köpeğimin önüne atmıyordum ki. Elimdeki telefonu biraz daha sıksam kırılacaktı. Hızla merdivenleri çıkıp bu lanet bodrum katını terk etmeliydim.

Yukarı çıktığımda mutfağa doğru ilerlemiştim. O kadına karşı kendimi o kadar zor tutmuştum ki, biraz daha konuşsaydı neredeyse kolunu kırıp eline verecektim.
Boğazımdaki kuruluğu dindirmeliydim,
doldurduğum kadehi tek seferde kafama diktim, boğazımda ki yakıcı tadı yavaş yavaş tüm bedenime işliyordu.
Kendimi bir an önce dışardaki karanlığa teslim etmeliydim, evimin bahçesine çıktım, hava zifiri karanlıktı, saat neredeyse gece yarısına gelmek üzereydi.

Hayatımda ilk defa birilerini rehin almıştım, hemde bir kadın ve kız çocuğunu. Benim işim hiç bir zaman kadınlarla veya çocuklarla olmamıştı. Uzak durduğum, kabul etmediğim tek iş buydu. Ben kurbanlarımı bile arkalarından vurmam, gözlerinin içine bakıp, beni görmelerini beklerim, sonrada da tek bir kurşun noktalamaya yeterdi işimi.

Ama bu iş için arada hayır diyemeyeceğim Musa baba vardı, bu yolun eski kurtlarındandı, zamanın da çok yardımını gördüm, daha ben genç bir delikanlıyken, ite çakala karşı beni  himayesi altına almıştı.

Ama Zafer denen o adi adamın evini bir haftadır sabahlara kadar gözlediğim halde, doğru düzgün evine bile gelmemişti, iş yeri büyük ve kalabalık bir plazada olduğu için o şıkkı çoktan elemiştim.
Bir haftadır köpeğimle birlikte, evinin etrafında nöbetteydim, bir ağacın altında onu yakalayacağım anı kolluyordum, ama adam o kadar tedbirli ve korkaktı ki bırak tek başına, korumalarıyla bile burnunu dışarı çıkarmıyordu.

Bu işi aldığımda bu kadar uzayacağını, sonucun buralara dayanacağını, hesaba katmamıştım. Kendimi ilk defa acemi ve tedbirsiz hissediyordum. Sanki iş yavaş yavaş kontrolüm dışında ilerliyordu.
O avukat bozuntusu, ya davayla ilgili belgeleri bana getirecekti yada ölecekti.
Karısının ve kızının elimde olduğunu biliyordu  yine de zaman kazanmak için görüntülerini ve ses kayıtlarını istemişti.

Her ne kadar umurumda olmasada içerdeki iki insan masumdu. Araştırdığım kadarıyla Zafer denen adam yer altı dünyasının önemli bir avukatıydı. En az benim kadar karanlık işlerin içindeydi. Tek fark o işlerine, hukuka uygun kılıflar geçirmesini biliyordu. Bense kökten temizlik yapıyordum.

Bir haftadır gözlemlediğim kadarıyla ailesini her şeyin dışında tutuyordu. Evimin bodrumundaki bu iki insanın mahsun ve temiz olmaları, beni daha da öfkelendirmeye başlamıştı, tabi ki onlara zarar vermeyi düşünmüyordum, ama bunu bilmelerine gerek yoktu. Korku her zaman iyidir, dinç tutardı beyni.

Bir kadın Zafer gibi bir adamla evliyse eğer onun gibi olması gerekirdi. Yapılan her şeye göz yummakta yarı yarıya suçlu yapardı insanı. Belki de ben masum olduğunu düşünmekle yanılıyorumdur.
Sonuçta kadınların hepsi aynı kalıptan çıkma değiller miydi.?

Elimdeki telefonla adamın istediği görüntüleri ve ses kaydını gönderip tek kullanımlık hattı çıkarıp kırdım, yerimi tespit etmesine imkan yoktu zaten.

Evden çıkıp bahçede bulunan köpeğimin kulübesine doğru ilerlerken, beni çoktan fark etmiş yanıma koşarak gelmişti, hala cinsini bilmediğim köpeğim dokuz yaşındaydı, dev cüssesi herkesi korkutmaya yetiyordu. Doğduğu günden beri ne ben onu bırakabilmiştim nede o peşimden gelmekten vazgeçmişti.

Sokakta daha yavruyken, ölen başka bir köpeğin yüzünü yalarken bulmuştum onu muhtemelen annesiydi ve onu doğururken ölmüştü, bu bile beni neden seçtiğini anlamama yetmişti.
Hiç bir şey yapmadan yanından geçip giderken, gecenin bir vakti, o küçük ayaklarıyla koşturarak peşimden evime kadar gelmişti, o gece üzerime sinen kanın kokusunu almıştı sanki.

Adını Doğu koymuştum önüne diz çöküp boynunu, sırtını okşamaya başladım, evdeki yabancı rehinelerin kokusunu alabiliyordu, bu yüzdendi sürekli havlaması, çünkü evimizde gördüğü ilk yabancılardı.
Bir haftadır karanlık kuytularda birlikte aynı evi gözetlemiştik.

Sadakat insandan çok, hayvanlara giydirilmişti sanki. Bunun içindir ki insanda eğrelti duruyor, bedenine büyük geliyordu.

🍀🍀🍀🍀🍀🍀

.....

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin