8. Bölüm

289 56 19
                                    





Anlarsın ki;
aslında kimsenin farkı yok kimseden.
Sadece biri daha iyi yalan söyler,
biri daha iyi oynar oyununu...

CAN YÜCEL



Odamda pençereden dışarıyı cansız gözlerle izliyordum, bir saat önce Zafer evden çıkmıştı. Ona sunduğum seçeneğin en kolayını seçmişti. Gitmeden önce dakikalarca, kilitlediğim kapıyı çalmış konuşmak için adeta yalvarmıştı, kulaklarım ilk defa sesine tahammül etmekte zorlanıyordu.
Oysa bir zamanlar sesine de, nefesine de dünyaları verirdim.

Çaresiz serzenişlerinin karşılıksız kaldığını, anlayınca sessiz sedasız çıkıp gitmişti evden.
Cevapsız bıraktığım telefonları da cabası.

Gidişini pencereden seyrederken yanına yaklaşan dört kişiyi farkettim, siyahlar içindeki adamların tuttuğu yeni korumaları olduğunu ve aynı adamlardan üç tanesinin bahçede olduğunu farketmiştim. İşte o zaman içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutu benimi buz kesmişti.

Tepeden tırnağa dibe vurduğumuzu hissediyordum, belkide uzun zamandır o dipteydik, kör olduğumu bilmeden çok önce.

Şimdi çıkmak için ne yöne gideceğimi bilmiyordum, elimde bozulmuş bir pusulayla çölün ortasında kalmış gibiyim.
Kolum kanadım kırılmıştı, ama pes edemezdim, kol kanat gerdiğim iki tane canımdan öte varlığım vardı.
Belki yanıp kül olmuştum ama, Anka kuşu misali küllerimden doğmaya mecburdum, o kanatları yeniden yaratacaktım.

Sadece bu günlük kendime izin veriyorum, dağılmaya ve doya doya ağlamaya, içimdeki zehri akıtmanın başka da yolunu bilmiyorum,
Önce kendimle hesabımı görmeliydim.

Ben nerde, ne zaman bıraktım ruhumun ellerini de şimdi tutunacak bir dal bulamıyordum. Aşk uğruna vazgeçtiğim her şeye değer miydi.? Peki değmiş olsaydı benim bu tükenmişliğim nedendi.
Belki de en başından yanılmışımdır, sadece aşık olabilme hayalini sevmişimdir, sığındığım yer, güvenli olduğuna inandığım bir limanmış.

Gerçek aşk yürüdüğün yolda seni böyle yalnız bırakır mıydı.?
Hatırladığında hala o ilk sıcaklığı hissetmez miydin.?
İkinci bir seçeneğin yoksa tuttuğun el aşkın kendisi değildi, sadece aşık olabilme ihtimalini sevmekti.

Şimdi görüyorum ki, zamanla sığındığım limana, aşkın dışında her duyguyu inşa etmiştim, son tuğlayada ihanetin adını vermiştik, sabrımla üstünede harcı kendim dökmüştüm.

Kendime anlattığım yalanlarla artık son durağa gelmiştim, kalbimde yola çıkarken ki aşkın eksikliğiyle.

Pencerenin yanından kalkıp son kez bahçedeki üç korumaya bakıp, odamdaki banyoya ilerledim. Sıcak su belki ruhumu arındırırdı yalanlardan, en çokta kendime söylediğim yalanlarım vardı.

Kendimi ne zaman bu odadan çıkmaya hazır hissedersem işte o zaman her şey gibi bir zavallıya dönüştürdüğüm benliğimide arkamda, bu odada sonsuza kadar bırakacaktım.
Benim sığıntı gibi kaldığım bir hayatı yaşamaya daha fazla güçüm yoktu.

Sıcak suyun altında ne kadar kaldım bilmiyorum, çıktığımda daha çok yorulduğumu hissediyordum. Giyinmek için dolabımın önüne geldiğimde aynada kendi yüzüme o kadar yabancıydım ki.
Kan çanağına dönmüş yeşil gözlerimin beyazları kıp kırmızı olmuştu, uykusuzluğun getirdiği çökmüş göz altlarıma şaşırmıyordum bile, kendi ifadesiz yüzüme dalıp giderken bir anda odamın kapısı açıldı, gelen büyük kızım Deniz'di. Kendini ele veren yüzüme, tebessümü yerleştirmekte zorlanmıştım.

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin