14. Bölüm

261 48 0
                                    





Her insanın bir öyküsü vardır,
ama her insanın bir şiiri yoktur...

ÖZDEMİR ASAF



Uyuyordum!

Garip bir şekilde de farkındaydım korkunç bir kabusun içinde olduğumun, hayatımda uyanmayı hiç bu kadar çok istememiştim ama bedenimin hiç bir uzvuna söz geçiremiyordum. Üzerime karabasan gibi çökmüştü gece.
Neden bu karanlıktan çıkıpta güneşin vurduğu, aydınlık odamda uyanamıyordum.
Eğer bedenimi bu derin uykudan uyandıramazsam bu kabuslarla dolu gece hiç bitmeyecekti, karşımda simsiyah gözleriyle bana bakan yine aynı adam vardı, beni sımsıkı tutup, başıma silahı dayamış, beni öldüreceği anı bekliyordu. Ağlamaktan başka elimden hiç bir şey gelmiyordu.

"Seni eninde sonunda öldüreceğim Nehir bunu biliyorsun değil mi.? tıpkı diğerlerini öldürdüğüm gibi, şu yerdeki ölü bedenlere baksana Nehir!, hiç biri benden kaçamadı. Sende benden kaçamayacaksın."

Bu adam benim ismimi nerden biliyordu, iğrenç sesinden duyduğum ismimden nefret etmiştim. Burnumun dibine kadar gelmiş, elleriyle ağzımı kapatmıştı.

Gözleriyle işaret ettiği yere baktım, yerde ayaklarımızın dibinde bir sürü ceset vardı, öldürdüğü korumamız bile tekrar bu rüyadaydı. O da yerde boylu boyunca kanlar içindeydi.
Gözlerimi yerdeki bedenlerde gezdirmeye devam ettim, gözüme çarpan bir renk bana çok tanıdık gelmişti.
Lila rengi, kızımın bu sabah giydiği elbiseydi bu, olamaz! elbiseye sızmış kanları takip ederek yüzünü seçmeye çalıştım. Bu kızım Deniz'di.
Kapanan ağzıma rağmen çığlığımı duyabiliyordum. Bu katil kızımı öldürmüş olamazdı. Beni de başıma dayadığı silahla vurması için tüm güçümle çırpınıyordum, yoksa çıplak ellerimle onu parçalayabilirdim. Hiç durmayan göz yaşlarımın bir önemi yoktu. Feryat ediyordum ama sesimi ben bile duyamıyordum.

Bir el silah sesi duyduğumda, bedenimin yere düştüğünü hissedebiliyordum. Galiba bu sefer vurulan bendim.
Yere düşen bedenimde sızan kanı görebiliyor ama tuhaf bir şekilde canımın acısını hissetmiyordum. Ölmeden önce son gücümle düştüğüm yerden sürünerek kızımın cansız bedenine gitmeye çalışıyordum.
Ellerimle uzanıp kızıma dokunduğumda buz gibi teniyle karşılaştım, hayır! hayır! kızım ölmüş olamazdı, attığım çığlığım kulakları sağır etmeye yeterdi. Kime neye yalvadığımı bilmeden, ağzımdan çıkan belirsiz kelimeler hıçkırıklarıma karışıyordu.

"Hayır!...."
"Deniz! ....uyan kızım bak ben burdayım.... hayır!... Deniiiz..."

"Allahım ne olur bu bir rüya olsun..."

Galiba bu duayı bir kere daha haykırmıştım, ve şimdi yeniden bütün gerçekliklerden kopuyordum, bedenimin başka bir karanlığa sürüklendiğini hissedebiliyordum.

.....

Sarsılan bedenimle birlikte kulaklarıma değen hıçkırıklarla dolu sesi anlamaya çalışıyordum.

"Anne... anne lütfen uyan."
"Annecim korkuyorum, ne olursun uyan artık.."

Gözlerimi zorlukla açmaya çalıştım. Bu sefer uyanmayı başarmalıydım.
Galiba uykumda rüya içinde rüya görüyordum, o kadar gerçekçiydi ki, yüzümde hissettiğim ıslaklıkla hala ağlamaya devam ediyordum.

Önce kafamın içinde duyduğum sesi algılamaya çalıştım.
Deniz!. Kızım!.. bana sımsıkı sarılıp ağlayan kızımdı. Gözlerimi sonunda açabildiğimde,
bana sarılı olan kızımı farkettim, yaşadığım korkuyla bende sımsıkı sarılmaya başladım.

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin