17. Bölüm

313 43 6
                                    





Ben üzgündüm.
Ama onlara " yorgunum" dedim..

KÜÇÜK PRENS



Tedikte geçirdiğim gece bana yıl gibi gelmişti. Kaç defa uykuya daldım, bilmiyorum her seferinde de odada birileri var hissiyle sıçrayarak uyanmıştım. En sonunda artık uyumaya çalışmaktan vazgeçmiştim. Odada pencere olmadığı için ışık hep aynıydı. Acaba sabah olmuşmuydu.
Çok susamıştım, dilim damağım kupkuruydu sanki, içmek için bize bıraktığı şişenin dibinde çok az su kalmıştı.
Ne kadar içmek istesemde, katilin ne zaman geleceğini kestiremiyordum. Deniz uyandığında muhtemelen susamış olacaktı.

Yatakta sırtımı dayadığım duvar sanki geceki kadar soğuk değildi. Belki de sabah olmuş, güneş doğmuş, duvarları birazda olsa ısıtmıştı.

......

Demir kapıdan gelen o paslı kilit sesi, bütün duyu organlarımı uyandırmıştı, kapının açıldığını görünce, adamın neredeyse bütün kapıyı kaplayan bedeniyle durmuş bizi izlediğini farkettim. Yavaşça içeriye doğru ilerledi. Bu sırada da kızım Deniz uyanmıştı.

"Annecim."
"Burdayım kızım, korkma sakın."

Kızıma sarılıp, sakin olmaya çalışarak, gözlerimizi Kara denen adamdan ayırmıyordum. Adam bize bir süre daha dikkatle baktıktan sonra tekrar arkasına dönüp, bu sefer elinde bir tepsiyle odaya geri gelmişti, elindekileri masaya bıraktı. İki elini beline koyup heybetini esirgemeden konuşmaya başladı.

"Kahvaltınızı yapın. Ne yiyeceğinizi bilemediğim için ne varsa getirdim."

Bu adam ya umursamazdı, yada çok acımasızdı. İki olasılığın da ötesinde çok karanlık olduğu su götürmez bir gerçekti. Sıradan bir şekilde konuşarak arkasını dönüp gitmeye başlaması beni iyice öfkelendirmişti, hızla ayağa fırladım.

"Dur!.."

Yüzünü bana çevirip gözlerimin içine baktı, tüylerim ürpermişti, gözlerinin rengi artık belirsizdi, siyahla lacivert bir birine karışmıştı sanki, yüzünün yarısını kaplayan sakalları ve çatık kaşları neredeyse konuştuğum için beni öldürecek gibiydi.

"Ne istiyorsun."

Gözlerinin içine daha fazla bakamayacaktım, etrafıma bakıp, isteyeceğim şeyi boğazımı temizleyerek anlatmaya çalıştım, bu utanç verici ama zorunluydu.

"Şey kızımla bizim lavaboya gitmemiz gerekli."

Allahım utançtan yerin dibine girebilirdim. Gözlerimin en son durağı ayaklarım olmuştu.

"Anladım. Tamam beni takip edin götüreyim sizi."

Başımı yerden kaldırıp verdiği cevapla yüzüne baktım, daha önce neden düşünemediğini anlamaya çalışıyor gibiydi.
Kızıma elimi uzatıp yanıma gelmesini istedim, ellerini sımsıkı tutup, önden yürümeye başlayan adamı takip ettik.

Kapıdan çıktığımız gibi karşımızda duvar vardı, sola döndüğümüzde yukarıya doğru çıkan merdivenleri farkettim duvarlar gri rengindeydi, gerçektende bir bodrumdaydık, neden hiç gün ışığı görmediğimizi anlamıştım. Neredeyse bir kat merdiven çıktıktan sonra bir kapıyla daha karşılaştık, aynı çılız sarı ışık burda da vardı.
Kapıyı açmasını beklerken aniden arkasını dönüp yüzüme yaklaştı, aramızda iki basamak merdiven olduğu için, uzun boyu yüzünden iyice eğilmesi gerekmişti, korkudan kızımı iyice arkama saklayıp sadece benimle konuşmasını istemiştim, o da bu hareketini anlamış olacak ki direk bana hitaben konuştu.

ÖMÜRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin