Partinin sahibinin Ateş olduğunu öğrendiğimden beri şok olmuş bir şekilde ağzım açılmıştı. Şu anda bir bir her masayı dolaşıyor ve herkese hoş geldin deyip tokalaşıyordu. Bizim masaya gelmesine bir masa kalmışken birden ayağa kalkmıştım.
"Ne oldu Rüya? Bir yere mi gideceksin?" diye sorunca Mert kendime gelmiştim. Sahi nereye gidiyordum ben? Bilmeden başımı sallarken Ateş'in son kişiyi selamladığını gördüm ve heyecandan aklıma gelen ilk şeyi söyledim.
"Tuvalet. Tuvalet nerede?" diye sorduğumda beni Masal yanıtlamış ve içeride demişti. Hızlı adımlarla içeriye gittiğimde girmeden bizim masaya bir göz atmıştım. Ateş bizimkileri selamlıyordu. Tam zamanında kaçmıştım. Aslında bir tuvalete gidip elimi yüzümü yıkasam iyi olurdu. Evet şimdi bu bilmediğim yerde tuvaleti nasıl bulacaktım. İçeriye giren ilk kişiye sordum ve bana üst katta olduğunu söyledi. Hızlıca üst kata çıktım ve elimi yüzümü iyice yıkadım. Şükürler olsun ki makyajıma bir şey olmamıştı.
Tuvaletten çıktıktan sonra gözüme kahverengi kapıları açık olan oda girdi. İçeriden tanımadığım iki kişi çıkınca buraya isteyenin girebildiğini anladım. Merakıma yenik düşerek içeriye girdim ve gördüğüm manzara ağzımı açık bırakmaya yetti. Odanın dört duvarı kitaplıkla, kitaplıklar roman, klasik ve şiir kitaplarıyla dolmuştu. İçerisi aşırı güzel kokuyordu. Kitaplıkların arasında dolanırken arkamdan bir kapı kapanma sesi geldi. Hayda! Kim kapattı bu kapıyı şimdi? Kapıya yaklaşıp vurmaya başladığımda arkamdan bir ses duydum.
"Boşuna uğraşma Rüya."
Ateş'in soğuk sesi odayı doldururken tenim buzdan kaskatı kesilmişti sanki. Ellerimi birbirine bastırıyordum ama tenimdeki soğukluğu dindiremiyordum.
"Ateş aç şu kapıyı."
Zor bir halde konuştuğumda Ateş yüzüne alaylı bir sırıtış koydu. Ne yapmaya çalışıyordu bu çocuk? Daha sonra kitaplıktan bir kitap alıp bana gösterdi.
"Hiç Aşk Ve Gurur kitabını okudun mu Rüya?" diye sorduğunda ona alayla bakarak sırıttım. Bu kitabı kim okumazdı ki?
"Ne alaka?" diye sorduğumda omuz silkti.
"Bilmem elime bu kitap geldi. Başka kitap bakayım," dediğinde eline klasiklerden olan bir kitap aldı ve bana uzattı. Tolstoy'un İnsan Ne İle Yaşar kitabıydı bu.
"Ya bunu? Ben okumadım ama başlığından dolayı ilgimi çekti ve aldım. Okuduysan anlatır mısın?"
"Anlatmam Ateş. Güzelliği kaçar. Anlatırsam okumazsın, okumayınca da bana kızarsın neden anlattın, diye." Söylediklerim karşısında kaşlarını havaya kaldırdı. Ne yapmaya çalıştığına dair en ufak bir fikrim bile yoktu.
"Peki şunu söyle bana; insan ne ile yaşıyormuş Tolstoy'a göre," dediğinde başımı onaylar anlamda salladım.
"Tolstoy kitabında insan sevgi ile yaşar diye anlatmış," dediğimde başını olumlu anlamda salladı.
"Peki sence de böyle mi? İnsan sevgi ile mi yaşıyor?" diye sorunca başımı onaylar anlamda salladım. İnsan sevgi ile yaşardı, acı ile ölürdü. Derin bir nefes aldı ve sesli bir biçimde dışarıya verdi.
"Madem insan sevgi ile yaşıyor biz neden birbirimizi yaşatmıyoruz? Neden birbirimize sevgi ile yaklaşmıyoruz?" dediğinde ise kestane rengi gözlerinde önceden hiç fark etmediğim bir duygu belirdi ve ardından o güzelim gözlerinden bir yaş aktı.
Buna dayanamıyacağımı anladığım an çekine çekine ve kısık sesle "Ben... Çok özür dilerim Ateş," dedim. Belki beni affeder diye özür diledim. Keşke her şeyi bilseydi. Masal'ı yalnız bırakmıyacağımı bilseydi keşke.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL (Tamamlandı)
JugendliteraturBir seçim... Bir yolculuk... Ve yarım bir dövme... Rüya İpek üniversite için tercihine İstanbul'u yazmıştır ve oraya gitmiştir. İstanbul'un hareketli yaşamına alışamayan Rüya kendisini ders çalışarak motive eder. Üniversite partilerinden habersizdir...