1 Ocak 2020 Çarşamba Günü 07:50
Esenboğa Havalimanı
"Saat 08:00 Norveç uçağı yolcuları 7 numaralı kapıya gelmelidir." Anons ile oturduğumuz yerden kalktık ve valizlerimizi peşimizden sürükleyerek 7 numaralı kapıya ilerledik. Ardından uçağımızda yerimize kurulduk. Yaklaşık dört saatlik yolculuğun ardından Norveç'in başkenti Oslo'ya varacaktık. Heyecandan dudaklarımı ısırırken uçaktaki yerimizi aldık ve oturup uçağın kalkmasını bekledik.
Hostes bir şeyler anlatırken yabancı dilim pekiyi olmadığından topu Ateş' attım. Kemerimizi bağladık ve yolculuğumuz başladı. Uçak pistten kalktıktan sonra insanlar arkamızdan el salladı ve yok oldular. Bulutların üzerinden dünyanın güzelliğini seyrederken gözümden bir damla yaş aktı.
Nedenini bilmediğim -bilmek istemediğim- yaşlar gözümden akarken yüzümü camdan almıyordum. Babamı belki canlı bulabilirdim fakat tepkim nasıl olurdu, bilmiyordum. Sevinir miydim yoksa ağlar mıydım, onu da bilmiyordum. Bilinmezlikler canımı yakıyor, hıncını gözyaşlarımla çıkarıyorlardı.
Ağlamamın boşa olduğunu anlayıp kafamı arkama yasladım ve gözlerimi kapattım. Uyuyup uyandığımda bu yaşadıklarımın bir rüya olmasını istiyordum. Tam uykuya dalacakken dergilerin içindeki not kâğıdını aldım ve okumaya üşenerek cebime attım. Gözlerimi kapattım ve babamı bulma umuduyla uyudum.
♥♥♥
Kolumun dürtülmesiyle gözlerimi açtım ve bilmediğim bir ülkenin bilmediğim bir şehrinde gözlerimi açtım. Oslo tüm ihtişamıyla kendini bize gösterirken uçaktan indik ve valizlerimizi almaya gittik.
Valizleri alıp tüm işleri hallettikten sonra cebime koyduğum kâğıdı çıkardım. Kâğıtta bir şifre yazıyordu. 47890574. Anlayamadığım bu şifreyi telefonuma kaydedip tekrar kâğıdı cebime koydum. Havaalanından çıktıktan sonra merkezde babamın mektubunda yazdığı gibi İstanbul plakalı bir araç aradık.
Aracı gördüğümüzde yanına gittik ve içinde duran adama seslendik. Ateş adamla konuşurken adam "Zorlama. Türkçe biliyorum," diye tersledi. "Şifreyi söyleyin."
Cebimden kâğıdı çıkardım ve adama şifreyi söylemek için derin bir nefes aldım. Pek de bu adama güvenemesem de "47890574," diyerek söyledim.
"Rüya Hanım siz arabaya binin," dediğinde adam Ateş'e baktım. Ona ne olacaktı? "Ateş?" diye sorduğumda ise sırıttı. Bu sırıtma hiç hoşuma gitmemişti.
"Ateş Bey arkadaki araçla gelecek," dediğinde bunun altında bir iş olduğunu anladım.
"Ateş," diye yalvarırcasına konuştuğumda elini havaya kaldırarak susturdu beni. "Babana bu kadar yakınken olmaz. Bin ve unutma ki bende arkanda olacağım."
Ateş'e güvenerek arabaya bindim ve o da arkadaki arabaya bindi. Emniyet kemerimi taktığımda ise adam arabaya bindi ve çalıştırarak oldukça hızlı sürmeye başladı. Arabada bulunan yapboz parçalarını alıp hepsini tamamladım ve ortaya bir yol tarifi çıktı.
Denizin kenarında bir yere gelip durduğumuzda arkama baktım fakat Ateş'in bulunduğu arabayı göremedim. "Onlar nerede?" diye sorduğumda adam cevap vermeden indi ve peşinden bende indim. Adam denizin kenarında duran yata (gemi) binip beni bekledi.
"Ateş nerede, dedim!" diye tane tane ve bağırarak konuştum.
"Rüya Hanım lütfen binin. Yoksa zor durumda kalacağım," dediğinde kıkırdadım. Hatta sinirden oldukça yüksek bir sesle kahkaha attım.
"Kal. Ne olacak?" diye alayla sorduğumda ise belinden bir silah çıkardı ve bana doğrulttu.
Pe-kâ-lâ. Klasik mafya adamı işte. Takım elbise giymesinden belliydi. Sanırım titremeye ve terlemeye başlamıştım. Bunu hiç beklemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL (Tamamlandı)
Teen FictionBir seçim... Bir yolculuk... Ve yarım bir dövme... Rüya İpek üniversite için tercihine İstanbul'u yazmıştır ve oraya gitmiştir. İstanbul'un hareketli yaşamına alışamayan Rüya kendisini ders çalışarak motive eder. Üniversite partilerinden habersizdir...