"Onun ağzını yırtacağım."
"Üff. Tamam Masal. Yarım saattir aynı şeyi sayıklıyorsun." Odaya geldiğimizden beri odada dört dönüyordu ve aynı şeyi sayıklayıp duruyordu.
"Hayır yani ben nasıl bunun gibi biriyle arkadaş oldum ya?" diye söylene söylene yatağına oturdu. Sonunda Masal bir yere oturdun. Başım dönmeye başlamıştı çünkü.
"Kızım benim için arkadaşına karşı geldin. Yıllardır arkadaşın olan Ateş'e beni savundun. Benim için arkadaşlığını zedeleme," dediğimde bana ters ters baktı.
"Başlarım arkadaşlığına ya! Seni hepimiz kabul ediyoruz ama beyefendi kabul etmiyor. Ya bu grubu her ne kadar o kurduysa Nisa ile Mert'i ben getirip koydum bu gruba," derken sesinin oldukça sinirli çıktığını fark ettim. Bu olaya fazla dayanamayacağımı anladığımda "Ben çıkıyorum," deyip odadan çıktım.
Şu an yanımda sadece Oğuz'un olmasını istiyordum. En azından o beni dinliyordu. Belki akıl falan da verebilirdi. Düşüne düşüne merdivenlerden inerek kahve otomatına gittim. Cebimde kalan bozuk paraları otomata atıp şekerli bir kahve aldım. Karton bardaktaki kahve dışarıdaki soğuk havaya aldırmadan içimi ısıtıyordu. Ben bir de bu havada Masal yüzünden kısa giyinmiştim. İçim ürperirken beni sıcak tutan tek etmen kahvemdi.
Yolda dalgın dalgın yürürken daha önce üniversiteyi hiç gezemediğime yandım. Geniş kaldırımda yürürken bir futbol sahasına denk geldim. Küçüklüğümden beri babamla fazla takıldığım için futbola meraklıydım ve izlemeyi de severdim. Ama takım tutmazdım. Çünkü takım tutarsam bir tek o takımın maçları dikkatimi çekerdi ve ben de bu yüzden her maçı izlemek için takım tutmuyordum. Futbol oynayan erkekleri izlemek için betona oturdum ve kahvemi yudumlarken onların bağırışlarını dinliyordum. Beyaz formalı takımın birbiri ile paslaşmaları, kırmızı takımın ise şutları çok iyiydi. Bence iki takımın karmasından oldukça iyi bir takım çıkardı.
Derken karşımda bir çift kestane rengi göz karşıma çıktı. Kumral, uzun saçlarını sağ tarafına doğru muhtemelen eliyle taramıştı. Saçlarının dalgalı olması ona ayrı bir hava katıyordu. Üzerine giydiği kırmızı kısa kollu tişört kaslarını daha da belirginleştirmişti sanki. Veya ben öyle sanıyordum. Boyu oldukça uzundu. Sanırım 180 santim vardı. Bir saniye ya. Benim şu an kızgın olmam gerekmiyor muydu? Çünkü karşımda duran kişi Ateş'ten başkası değildi. Hışımla ayağa kalktım ve yurda dönmek için hareketlendim fakat elleri kolumdan tutarak gitmeme engel oldu. Ne o düşmanını sinir etmekten zevk mi alıyordu? Gerçi kim düşmanını kızdırmaktan zevk almazdı ki?
"Bıraksana kolumu. Ne istiyorsun?" Adeta tıslarcasına konuşurken oldukça kızgındım. Dişlerimi birbirine öyle sıkı bastırıyordum ki sanki kıracaktım onları.
"Bak Rüya, beni dinlemen lazım," dediğinde ona alayla baktım ve dudaklarıma da alylı bir gülüş yerleştirdim.
"Bir sapığı dinlemem mi lazım? Doğru mu anladım," dediğimde eli kolumdan yavaş yavaş ayrıldı. Yüzüne hüznü yerleştirdi. Ama sanki yalandan değildi. Gerçek hüzündü o yüzündeki.
"Evet doğru anladın. Şimdi beni dinle. Sana bugüne kadar yaşattıklarım için..." derken Masal'ın sesi yankılandı. Ben Ateş'e odaklanmış ve kafamı oynatamazken Masalı'ın sesi bir kez daha yankılandı.
"Ateş rahat bırak kızı."
Adım sesleri hızlanırken kendimi hâlâ Ateş'in kestane rengi gözlerinden alamıyordum. O kadar çok hüzünle bakıyordu ki bir an beni tehdit eden Ateş'in bu olup olmadığını soruyordum kendime. Daha sonra Masal buraya yaklaşırken kulağıma gelerek fısıldadı. "Yarın akşam saat sekizde burada ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL (Tamamlandı)
Novela JuvenilBir seçim... Bir yolculuk... Ve yarım bir dövme... Rüya İpek üniversite için tercihine İstanbul'u yazmıştır ve oraya gitmiştir. İstanbul'un hareketli yaşamına alışamayan Rüya kendisini ders çalışarak motive eder. Üniversite partilerinden habersizdir...