🌹...Dokuzuncu bölüm...🌹

91 13 3
                                    

     Söylediğim cümleden sonra ikimiz de sükûnetimizi korumuştuk. Daha sonra bu konunun fazla canını acıtmayacağını umarak bir soru daha sordum.

     "Ne zamandır seviyorsun?" diye sorduğumda bana göz devirerek karşılık verdi. Göz devirmek onun o kestane rengi gözlerine hiç yakışmıyordu. "Hadi ya, lütfen söyle."

     "Çok olmadı," diye kestirip attığında ona sinir olan bakışlarımı yolladım. Bunu her zaman yaptığım için garipsememiş ve normal bir hareket gibi karşılamıştı. Haklıydı aslında. Benim klişe hareketlerimden biriydi.

     Konuyu dağıtmak amacıyla bugün ki konuşmamızdan bir şeyler söylemeye karar verdim. "Bugün çok güzel konuştun," dediğimde elini saçlarına götürüp sağ tarafına doğru taramıştı. Onun sadece uzun, dalgalı, kumral saçları görmeye değerdi. Bir de kestane rengi gözleri.

     "Teşekkürler ama sen kendine övün. Sevginin anlamında ilham kaynağım sendin."

     Utançtan kıpkırmızı olan suratımı gizlemek amacıyla saçlarımla oynamaya başladım. Ne demişti o? Benden mi ilham almıştı? Karnımda ağrı oluşurken yüzümün kızarmasının geçmesini diledim. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra oturduğumuz masaya Nisa ve Mert geldi. Nisa ile pek arkadaşlığımız var sayılmazdı ve bu yüzden de yanında biraz utanıyordum.

     "Bir şey fark ettim de sen neden dövme yaptırmıyorsun Rüya?" diye sorduğunda Nisa, omuz silkerek karşılık verdim. Yaptırmam gerekiyor muydu?

     "Ama olmaz öyle. Madem bizim gruba katıldın sen de yarım bir dövme yaptıracaksın. Belki talihli kişi çok yakınındadır," dediğinde Mert aslında bunun oldukça iyi bir fikir olabileceğini düşündüm. Muhtemelen yarın dersimiz olmadığı için yaptıracaktım.

     Telefonum çaldığı için masadan ayrılıp birkaç masa öteye oturdum. Kimin aradığına baktığımda ise şaşırmadan edemedim.

     Bilinmeyen numara arıyor...

     "Alo?" diye telefonu açtığımda öbür taraftan şırıltı sesleri geldi.

     "Güzelim nasılsın. Senin marifetlerini özledim ya," diye gevşek bir biçimde konuştuğunda öbür taraftaki adam, ne demek istediğini tam olarak anlamadım.

     "Ne demek istiyorsunuz beyefendi?" diye sorduğumda diğer tarafta kahkaha sesleri koptu.

     "Sadece seni." Duyduklarım başımdan aşağıya kaynar suların dökülmesine sebep olurken donmuş bir şekilde masadaki peçeteliğe bakıyordum. Kimdi bu adam ve bu cesareti nereden alıyordu?

     "Ne diyorsun ya? Kimsin lan sen?" diye bağırarak sorduğumda ise Ateş masadan kalkarak yanıma geldi.

     "Bir dost diyelim. Görüntünü çok özledim canım." Duyduklarım gözlerimdeki yaşı tutamamama sebep oldu. Ateş ne olduğunu sorgularken ona olayı kısaca özet geçtim.

     "Çabuk bir yer ismi ver. Oraya gelsinler. Yemek yiyip konuşun," dediğinde Ateş, ona güvenip adamı yakınlarda gördüğüm bir restorana çağırdım. Adam yarın geleceğini söyleyip telefonu kapatmıştı.

     Telefonu kapatalı yarım saat oluyordu. Ben hâlâ adamın sözlerinin etkisinden çıkamamıştım ve Ateş'e sarılmış bir biçimde ağlıyordum. Onun omuzu benim gözyaşlarım ile ıslanmıştı. Gözlerim kan çanağına dönmüşken ne yapacağımı düşünür halde bekliyordum. Ateş neden bana öyle bir şey söyletmişti? Bu sorunun cevabını merak ederken ona sormaya karar verdim ve başımı omuzundan alıp yüz yüze geldim.

BEDEL (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin