20

4.8K 456 820
                                    

"Niall, dokunma onlara!"

Louis, elleri arasındaki küçük saklama kabını iyice karnına bastırıp Niall'dan korumaya çalışırken arkadaşına öfkeyle bakıyordu.

"Ya bir tane almama izin versen ölür müsün? Senin kurabiyelerin çok güzel oluyor Louuuviii!"

"Olmaz dedim. Sana söz, yarın yine yapıp getiririm."

"Bunlar kime o zaman?" Gözlerini kıstı. "Kendine getirip bize vermiyor musun yoksa hııımm?"

Louis gözlerini kaçırarak omuz silkti. "Ders çalışmak için kütüphaneye gideceğim de, atıştırmalık aldım."

Niall pes etmişlikle gözlerini devirip çantasını omzuna astı. "İyi, ben sınıfa gidiyorum."

"Daha erken değil mi?"

"Arkadaşlarla sudoku yarışı yapacağız. Gelsene birlikte gidelim."

"Yok, önce tuvalete gideceğim, sen git ben gelirim birazdan."

Niall homurtuyla onaylayıp, okula girerek gözden kayboldu. Louis, onun gittiğinden emin olduğunda saklama kabına biraz daha sarıldı. Gözleri Styles ve grubunu arıyordu. Kendisi Niall'la okul servisiyle gelirdi ama onlar mutlaka arabalarıyla okula gelmiş olurlardı.

Sonra fark etti ki Harry'nin arabası zaten otoparkta duruyordu. Ne içinde ne de etrafında kimse yoktu. Alt dudağını sıkıca ısırıp adımlarını okulun içine çevirdi.

Bu kurabiyeleri ona bir teşekkür hediyesi olarak yapmayı düşündüğünden beri yanakları sımsıcaktı. Üç gün boyunca ne ona bakabilmiş, ne de mesajlarına doğru dürüst cevap verebilmişti. Üstelik bu gece saat dört sularında kendisi için yazdıklarına öyle şaşırmıştı ki, sabah uyanır uyanmaz okuduğu mesajlar yüzünden kendinden beklemediği bir tepki vererek yüzünü yastığa gömdüğü gibi çığlık atmıştı.

Kendi sınıfının katına doğru çıkarken sanki herkes kurabiyeleri kime götüreceğini biliyormuş da bu yüzden onu izliyormuş gibiydi ama hayır, tabii ki öyle bir şey yoktu. Bethany arkadaşlarıyla koridorun bir köşesinde dedikodu yapıyordu, Dennis müdüre yakalanmadan futbol topunu kaç kez sektireceğiyle ilgili arkadaşlarıyla iddiaya giriyordu, Styles dolabının başında duruyordu ve-

Ah, işte...
İşte Styles buradaydı.

Yerinde kalakaldı. Elleri arasındaki kabı sıkarken bu sabah okuduğu mesajları hatırlayarak gerilmeye başlamıştı. Yüzüne nasıl bakacaktı? Ona cevap bile verememişti. Çığlık atmakla falan meşguldü ve sonra ne demesi gerektiğini bilememişti. Sonuçta teşekkür etmek... Eh, pek de doğru bir cevap olarak gözükmüyordu.

Derin bir nefes almaya çalıştı ve hızlıca ona doğru yöneldi. Yanına geldiğinde bile onun tarafından fark edilmemişti. Dalgın görünüyordu, kaşlarının ortası birleşmişti ve huzursuz bir ifadesi vardı. Louis parmaklarını o kısma koyup kaşlarını düzeltmek istedi, ama o an yapabildiği tek şey boğazını seslice temizlemek oldu.

Styles'ın kirpikleri titredi ve birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. Louis'ye baktığında çatık kaşları gerildi, gözleri irileşti ve dudakları hafifçe aralandı. Tanrı biliyor ya kalbi saatlerce basketbol oynamış gibi hızlanmaya başlamıştı.

"Louis?" dedi şaşkınlığını gizleyemeden.

"Ben-" Ne yapacağını bilemeden elindeki kabı hızla onun göğsüne çarptı. Styles düşmesin diye aniden göğsündeki kabı yakaladığında bile Louis hâlâ ona bakamıyordu. "B-ben bunları sana yaptım." Kemik çerçeveli gözlüğünü kenarından hafifçe itip kuruyan dudaklarını ıslattı. "Teşekkür için yani. O gece... O gece beni eve getirdiğin için teşekkür ederim."

Angry Mascot | Larry ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin