°Günaydın

3.5K 251 188
                                    

DRACO

Kollarımın arasında uyuyan adamın, bana değer her bir zerresinde can buluyordum. Boynunda açıktan açığa kendini gösteren biri büyük diğeri küçük koyu pembe izler, bir süre sonra soluk bir mora dönüşecek, bir kaç gün sonra da yenilerine yer bırakmak için kaybolacaklardı.

Ve ben bunu görebiliyordum, görecektim.

Bana geldiğine, beni sevdiğine, kabul ettiğine artık inanmama lüksüm kalmamıştı. Ondan, sebebinin kendisi olduğu kızarmalarım dışında saklayacağım hiçbir şey yoktu artık. Ne kadar dipte olduğumu görüp, beni elleriyle çekmişti, hayatı geri vermişti işte. Hatta kendini de, düşünmeden, tereddüt etmeden bana vermişti.

Dün gecenin hatıralarıyla kasıklarımda hareketlenme olunca bakışlarımı kollarıma ve göğsüme doğru dağılan kuzgun dalgalardan ayırıp odaya baktım. Sade döşenmişti,evin geri kalanı gibi. Belirtici renklerden ziyade, sade tonları tercih etmişti. Travmasınk tetiklememek için olduğunu düşündüm. Pencerenin önünden kuşlar cıvıldayarak geçerlerken, serbest olan kolumu kaldırıp ellerime baktım, sanırım yapabilirdim.

Tül perdeye doğru uzatıp, kısaca salladığımda, büyümün emriyle yana doğru zarifçe savrularak bana açık gök manzarasını sundu. Gece boyu gözümü kırpmamıştım, Potter her hareket ettiğinde kendimi ona göre ayarlayıp huzurla uyumasını, ağzını açışını, arada kaşlarını oynatıp burnuna gayri ihtiyari götürdüğü işaret parmağıyla burnunu kaşımasını izlemiştim. Bu defa, ona sabahın ilk ışıklarıyla saldırmamak için hasret kaldığım renklere, dünyaya, çevirdiğim bakışlarımla bazı evlerin çatılarını, uzun ağaçların tepelerini, havalanıp uçan kuşların özgürlüklerini izliyordum. Pencereye doğru gelen bir baykuş görüş açıma girdiğinde birden hafifçe doğruldum. Elimi bu sefer pencereye sallayıp açılmasını istedim ama olmadı.

"Hm? Ah günaydın." Potter uyanıp, iki eliyle gözlerini mahmurca ovalarken yavaşça doğrulduğunda o alık gülümseme yapıştı yine suratıma.

"Günaydın gerçekten." dedim, yanımdaki komodinin üzerinden gözlüklerini alıp uzattım.

Elimden alıp bana sırıtarak baktı. Gözlüklerini taktıktan hemen sonra, biraz utangaç hareketlerle elini boynuma çıkarıp bana doğru eğildi. Yarı yolda karşılayıp birleştirdim dudaklarımızı. Cam takırtılarla çalmaya başlayınca isteksizce ayrıldı benden.

"Oh Hedwina!" yere eğilmek için hamle yaptı, "Ov!" eli beline yerleştiğinde telaşla dikilip oturdum.

"İyi misin? Hemen iyileştirme büyüsü yapayım. Ah nasıl unuturum bunu!" diyerek örtüyü üzerimden attığımda bileğimdeki kavramayla durdum.

Başını kaldırmadan kafasını sağa sola salladı, "İstemiyorum, yapma."

"Harry? Nede-oh.. Oo seni romantik velet!" diyerek sarıldım ama camdaki gürültü ısrarla ve istikrarla artıyordu. Bana çok karakter sahibi olan bayağı puhumu hatırlatan ritmik takırtılarla yüzümü pencereye döndüm. Asamın nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sonunda siyah saçlara bir öpücük bırakıp, pencereye ilerledim.

İçeri aldığım baykuş, elime ince bir pençe attığında sırıttım, Potter ise kıkırdıyordu. Köşedeki dar çalışma masasına konarak bize doğru keskin tripli bir ötüş fırlattı. Daha dikkatli bakınca kanatları ve kafasındaki desenlerle birebir izlere sahip olan baykuşum yine aklıma geldiğinde, "Hedwina'ydı değil mi?"

"Evet. Elin için üzgünüm. Sanırım babasından geçme bir huy. Ama mükemmel bir kuştur inan bana."

"Tünekte kalmak yerine evin etrafında mı yaşıyor?" diye sordum.

"Evet! Bunu çözmek zamanımı almıştı, sen nereden anladın hemen?"

"Potter, sanırım Hedwina'nın babası benim bayağı puhum."

Baykuşa çevirdiği şaşkın bakışlarını, aynı ifadeyle üzerimde gezdirdi, "Hedwig senin baykuşunla mı çiftleşmiş!?"

"Ne? Annesi senin kar baykuşun mu yani?"

"Lanet olsun, Draco üzerine birşeyler giyer misin? Dikkatimi dağıtıyorsun!"

Kahkaha atarak yatağa doğru adımladım, eğilip saçlarını yüzünden kaldırmak için hamle yaptığımda hemen bileğime sardığı parmaklarıyla elimi yüzüne götürdü ve öptü.

SALAZAR'IN YEŞİL DONU!

"Sen yatakta kalıyorsun, ben kahvaltı hazırlıyorum. Tamam mı?" dedim, çünkü odadan çıkmazsam ağrılarına ağrı ekleyecektim.

***

HARRY

İç çamaşırını ve gömleğini gelişigüzel giyip odadan çıkarken, pırıltılı teni ve ince estetik yapılı bacaklarının etkisi altında izledim onu.

Odadan çıktığı anda kendimi yatağa bırakıp yastığa sıkıca sarıldım. Sırıtmama engel olamıyordum. Gece, bana yaptıkları belimin ağrısıyla çığ gibi aklımı esir almışken, yataktan çıkıp tuvalete gitmek için bile fazla hülyalı bir durumdaydım. Açıkçası, caddede ona seslendiğim günün, yalnız ve monoton hayatımda bir dönüm noktası olabileceğini asla düşünmemiştim. Ve fakat, işte buradaydık; Harry Potter ve Draco Malfoy'un aynı yatakta uyandığı bir çağda.

Mahmurluğum beni gafil avladığında, penceremin manzarası ve Malfoy'un yastıklarımda bıraktığı kokusuyla iyiden iyiye mayışmıştım ki, salondan gelen kapı sesini izleyen çığlıklarla yerden asamı kaptığım gibi sarındığım örtüyle, saldırıya hazır halde salonda buldum kendimi. Ona bir şey olacak korkusu beynime zehirli oklar saplıyor, nefesim kesiliyordu.

Mutfağın kemerli girişine yaslanmış ve kollarını bağlamış, elinde bir krep spatulası eşliğinde, onaylamaz ve kızgın bakışlar atan Malfoy'un hedefinde, bir eliyle kendi gözlerini diğeriyle de Hermione'nin görüşünü kapatmaya çalışan Ron vardı. Merhametli Godric şahidimdir ki, bu fazlasıyla garip, fazlasıyla komikti.

Asamı odaya sallayıp pantolonunu Malfoy'a yolladım, "Hoşgeldiniz. Bir saniye lütfen." dedim arkadaşlarıma doğru.

"Gülme Harry, cidden gülme lütfen." dedi hızla pantolonunu bacaklarına geçirirken, "Hiç kapı çalma huyunuz yok mu sizin Weasley!? Annenin seni bu denli özensiz yetiştirdiğine inanmayı reddediyorum. Ah gülme dedim sana Harry. Salazar! Weasley ve Granger'ın beni yarı çıplak göreceğini söylesel-"

"Draco, tamam haklısın. Hallerine baksana, yeterince utanmışlar zaten."

Spatulayı onlara doprultup burnunu havaya kaldırdı, "Onlar için pankek yapmayacağım haberin olsun!" diyip tezgaha geri döndüğünde artık arkadaşlarımın gözleri, parmaklarının arasından şokla bana dikilmişti.

Asayı tutan kolumu serbest bırakıp üzerime baktım. Bu sefer kendi halime sırıtıp yatak odasına dönerken,"Oturun!" diye bağırdım. Hala tek kelime edememişlerdi.

***
Mis gibi 780 kelimelik bölüm. ❤️
İkinci kısmı da gelecek. Gülmekten bu bölüme devam edemiyorum şu an.

Bb✌️

Gözün Laneti (Drarry) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin