°Temas

4.3K 289 208
                                    

DRACO

Yanısıra-cisimlenme bile istediğim an istediğim yere gidebilmenin nasıl büyük bir büyücü nimeti olduğunu hatırlatmaya yetiyordu. Gidemediğimiz fransız restoranındaki yemek için cisimlendiğimizde buna dikkat edebilecek durumda değildim. Şu an farklıydı. Vadinin ve tanıdık toprakların yıllarca üstüne binmiş büyülerin sarmaladığı yamaçtaydık. Vücudumuzun dönük olduğu tarafta malikanenin varlığını hissedebiliyordum, neredeyse. Ama ev diyemiyordum artık.

Başarısız olmuş karanlık bir organizasyonun en bariz hatırlatıcısıydı. Tüm tarihe böyle işleyecekti. Burada, savaştan sonra dahi inatla geçirdiğim günlerin ruhumda bıraktığı sakatlıkla burkuluyordum. Potter koluna taktığı kolumu bırakmadan, diğer eliyle de elimi ablukaya almış olmasa, dik durabileceğimin garantisi yoktu. Derin bir nefes çekip elini sıktım, "Gidelim."

Aynı anda yürümeye başladık. Hafif eğim, ayakkabımın altında ezilen ince kar tabakasından çıkan ses, elimdeki sımsıcak el; hedefimizde kabuslarımızın kaynak noktalarından biri olmasaydı güzel bir gezi olabilirdi belki. Bir an, rüzgarın yanaklarımı kesen sert soğuğu kesildiğinde adımlarım birbirine dolandı. Ne olduğunu anlamadan öne doğru savruluyordum ki, kolum ablukadan kurtulurken belim esir alındı. Elim hala elindeydi.

"Hey.. Biraz böyle yürümeye katlan olur mu? Etrafımıza derece büyüsü yapmıştım, ürkütmek istemedim."

"Sinirimi bozuyorsun Potter. Ama düşmek daha sinir bozucu olur." dedim, ah Merlin, acaba benim kadar zavallı bir aşık var mıydı ufuklarda?

"Harry." deyip beni biraz daha kendine çekti, "Adımı kullanmaya hemen alışmayacaksın ama yine de uyaracağım."

Dudaklarım seğiriyordu, aptal gibi sırıtmamak için yanağımı ısırdım. Blaise ve küçük ipuçları sayesinde öğrendiğim bu hile, son günlerde pek çok kez kurtarmıştı beni, "Gülmemek için yanağını ısır, kusmamak içinse otuziki diş birden sırıt, çünkü öğürme refleksini bastırır". Yavaş adımlarla ilerliyorduk, eğim bitip düzlüğe vardığımızda bile belli belirsiz de olsa beni kendine yaslayarak yürütmeye devam etti. Sonunda karanlık büyülerin oradan buradan tenime dokunmasıyla gerildim. Tutunabileceğim tek şeye, Potter'ın eline bir anda iki elimle sarıldım, "Neredeyiz?"

"Ana kapının sağ tarafında, şu an ağaçlardan malikaneyi göremiyorum. 20 metre sonra sağa dönünce kapıya ulaşacağız. Kapının tepesindeki mızrak uçlarını buradan seçebiliyorum."

"Potte-Harry.." fısıltı gibi çıkan sesime sinirlenmiyordum bile, "Bak, şu an.. Ah siktir.. Tüm soyumun binbir emekle büyüttüğü topraklarda, saygın bir bağ ile ekledikleri, işledikleri tüm koruma ve kalkanları kirleten karanlık büyüsünü hissediyorum. Oraya girdiğimde çok..çok daha kötü olacak. Ve.."

"Neye ihtiyacın var? Ne yapmam gerek Draco?"

"Kendini baskılamayı bırakabilir misin, yani bilinçli yapıyorsan?"

Elini belimden usulca çekip ellerimi kavradığında durduk. Derin bir nefes çektiğini duydum. Kokusu ve sıcaklığı burnumun ucunda titreşiyordu, bir an sonra girdaba kapılmış gibi tüm tenimde yayılan sıcaklık, mutluluk, koruma nefesimi keserken ağzım istemsizce aralanmıştı, "Ne? Ne yaptın?"

"Seni patronusumla sardım, galiba." dedi.

"Patronus mu? Galiba mı? Potter! Sadece.. Vay."

Gülerken tekrar kolunu belime sardığında mal gibiydim. Pamuklara sarınmış, sıcacık, bana ait olmadığı halde içime işleyen mutlulukla adım atmak artık hiç, ama hiç, zor değildi şimdi.

***

HARRY

"Neden burayı tercih etti?" diye sordum elini savurup ana kapıyı açtığında. Hava temiz olmasına rağmen can sıkıcı bir karamsarlık istemsizce beni de sarmıştı. Odağımı Malfoy üzerinde tutup, patronusuma sarınmış gövdesinin ışıldayışına hayran olarak bu karamsarlığa teslim olmamayı tercih ettim.

"Oh.. Prestij tabi ki. Sahip olduğu tüm Ölüm Yiyenler arasında en safkan soylu Malfoy'lardı. Normandiya'dan Britanya'ya Kral I.William'ın en birinci adamı olarak gelen büyükdede Armand'a servislerinden dolayı, geniş topraklarıyla beraber hediye edildiği için. Basitçe. O zamanlar şanslı olabilirdik. Ama en sonunda soyadımızın bizi vurmasından kaçamadık. Ne büyük onur!"

"Vay be.. Kral'dan hediye ha? Ama soyadımızdan kaçamadık ne demek?"

Sarkastik gülümsemesiyle kafadını salladı, "Malfoy yani, mal foi, eski fransızcada kötü niyet demek. Armand, kralın arkasında bie gölge gibi asıl yöneticiliği yaparken niyetinin iyi olduğunu sanmam. Yüzyıldır tüm atalarımın yaptıklarının ardından bize olanlar toplu verilmiş, geç kalınmıl bir ceza sanki."

Yanıma yasladığım adama baktım, "Baban kesin ama sen ve annen için aynı şeyi söyleyemem. Senin Black tarafın ağır basıyor olmalı."

"Hımm. Belki." dediğinde sırıttı. "Tüm safkanlar, hem birbiriyle hem muggle doğumlularla evlendikleri için bizim neslimiz ve hatta devam eden bir kaç nesil öyle ya da böyle akraba. Evlilik ya da kan, sen seç."

"Weasley ailesiyle akrabalığın olduğunu mu söylüyorsun? Yapma!" dedim, bana göre imkansızdı.

"Black Ailesi'nin safkan takıntısı Gaunt ve Slytherin'le yarışır. Yoksaydıkları evliliklerden biri de Weasley'lerle olan. Arthur Weasley, Phineas Nigellus Black'in torunu oluyor. Bilmiyor olmana şaşırmadım."dedi.

Malikanenin kapısı bizim varışımızla açılırken içeriden hoplayarak çıkan Tibby bize kocaman gözlerle bakıyordu." Efendi Malfoy! Neden buradasınız? Tibby çok mutlu, ama sorun mu var?"

Ben, soyağaçlarının ne kadar korkunç bir çalışma alanı olduğunu anlamış, yaşadığım şokla etrafımı algılayamaz durumdaydım. Sakin ses tonuyla evcinine durumu anlatanMalfoy nazikçe ellerimden kurtulup önüme geçti, odağımı yüzüne indirdiğimde bana doğru gülümsediğini gördüm. Çarpılmış beynim fonksiyonlarını tamamen kaybetmek üzereydi artık.

"Artık hiçbir önemi yok. Safkanlığı hala savunanlar elbet var. Binyılların geleneğini bozmayı reddedecekler. Saygı duyarım ama en azından benim için kanın da soyun da bir önemi yok. Artık."

"Ah.. Özür dilerim. Bir an, babanın ve, üzgünüm ama senin onlara nasıl davrandığınızı düşününce.. Akrabalık biraz inanılmaz geldi."

"Babamdan başka rol modelim yoktu. Severus hariç ama o da iyi bir örnek sayılmaz. Neyse. Girelim artık ve bitsin bugün." dedi.

***
Çok gerginim, ülkede olan bitenden
"Öleceğksek öleceğz n'olacağki" diyen dedelerden nenelerden, yeni doğan torununa camdan bakmak zorunda kalan dedelere nenelere kadar her şey gerdi beni.

Eskiden en azından üçüncü dünya ülkesiydik amk, şimdi pandemik bir virüs tüm dünyanın pestilini çıkarırken belediyelerin bank sökmesine sebep olacak kadar bilinçsizlikte zirve yapan, bize bi'şey olmazcıların başkalarının canına kast ettiği sikimsonik bir beşinci dünya ülkesiyiz.

Delirmek üzereyim.

Kendimi tamamen hikayelere vermek istiyorum, burada yaşamak. Ama işte, olmuyor.

Ne olur kendinize dikkat edin. Lütfen.

Bb✌️

Gözün Laneti (Drarry) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin