Saatin kaç olduğuna bakmaksızın seviyorum seni ve açık bir kitap gibi koyuyorum masaya sevgimi. Şimdi ben çok uzakta oluşunun verdiği etki ve yetkiye dayanarak bir kaşık suda kopacak ne fırtınalara hazırım. Sabaha karşı 5'te kedileri, varlığından umudu hiç kesmediğim perileri ve saatin kaç olduğuna bakmaksızın seni seviyorum. Gelebilme ihtimali vadettiğin bir aşkın sofrasında hasretinden kalanları kemiriyorum. Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, aramızda bir bardak kırılıp başımızda ekmek gezdirilinceye, kafamızdaki sesler işkenceyle susturuluncaya, yakında ve uzakta, baharda ve sonbaharda, ölüm bize vız gelip tırıs gidinceye kadar bir heykeltraş inceliğiyle biçimlendiriyorum bendeki sadeliğini. İşte bütün bunları çok uzakta oluşundan aldığım yetkiye dayanarak söylüyorum. Çok uzaktalık her zaman bir mesafe değildir çünkü. Çok uzaktalık hiç yan yana durmayacak, hiç birlikte uyanmayacak. Çok uzaktalık yine yemin ederim çok çirkin ve insanı canından bezdirici bir şeydir. Olduğun yerdir... Ve olmadığın elbette... 'Ansızın kesişecek gene yollarımız, inanıyorum. Kaç sene sonra, kestiremiyorum. Hiç beklemediğim bir Çarşamba, hiç ummadığım bir kasım, hiç tahmin etmediğim bir sonbaharda. Ya da bir cumartesi sabahı, Akdeniz'e açılan bir şehirde...
Yan-yana eskittiğimiz günlerimiz, geri gelecek ve ben gene sana masal okuyacağım. Ömrümüz azalacak, hayallerimiz çoğalacak. İsmimiz ne dost olacak, ne düşman. Sen gene yaralı olacaksın, ben gene yarana merhem. Ellerin belki daha yaşlanmış olacak ve parmakların kalemi tutarken titreyecek. Gözlerine bakmadan kalemi tutmana yardım edeceğim, her gecenin şiirini birlikte yazacağız. Hasta gecelerin olacak, iliklerini sızlatacak belki ağrılar. Senin canın yandıkça, benim daha çok canım yanacak, susacağım. Sen terleyeceksin, pencereleri açacağım; sen üşüyeceksin üzerine kat kat battaniyeler örteceğim. Uykun gelecek, gözlerini kapayacaksın ve ansızın ayak seslerime uyanacaksın. Başına bir bardak ılık su bırakmadan, üzerini örtmeden, yalnızlığının kanayan tarafına merhem olmadan ayrılmayacağım. Gözlerin daha dolu olacak o günlerde, biliyorum. Kim bilir ne acıları taşıyacak kirpiklerin. Kim bilir ne feryatları susacak dudaklarının kuru yanları. Sen en güzel dost, sen en huysuz kız çocuğu, sen en naif ayrılık, sen en tatlı geçmişsin. Şimdi kalbine iyi bak. #cinaremelikzadevekalbimdesin 'Bu gece ilk defa nefesim daraldı. Senin yüzünden. Panik oldum, boğulacak gibi oldum, koşup pencereye sarılmak istedim. "Nefes alamıyorum" diye bağırmak istedim. Senin yüzünden. Bu gece, hiç tanımamış olmak istedim seni. Bu ilk değildi maalesef. Nefret ettim bana seni hatırlatan her şeyden, sözlerinde seni bulduğum şarkılardan, mum ışığından, karanlıktan, güzel gülen kadınlardan, arkadaşlarından, sana beni unutturan herkesten, bensiz güldüğün günlerden, sensizlikten ağladığım gecelerden, yaralardan, asla iyileşmeyen yaralarımdan, acıyan kalbimden, asla baskın çıkamayan aklımdan, öylece yürüyüp gitmeme izin vermeyen her şeyden. Dolayısıyla en çok kendimden nefret ettim bu gece. Bu da senin yüzünden. Kendimi derin bir çukurun içine hapsedilmiş gibi hissediyorum, ne zaman emin adımlarla tırmansam ışığa doğru, ne zaman ellerimi paramparça ederek, tırnaklarımı kanatarak tırmanmaya yeltensem önümü kesiyorsun. Ne zaman kalksam ayağa, sırtıma geçiriyorsun tekmeyi ben yine tepetaklak. En korkunç rüyalarımda sen çıkıyorsun kapı arkalarından ben hala sana sığınıyorum rüyalarımda. Hala seni arıyorum heybetli sarayların odalarında. Yokluğun rüyalarımda bile acı veriyor bana.dünyamda senin olmadığın yer yok. Senin olmadığın dünyalara ben tutunamıyorum. Duy istiyorum, takdir et acımı, utan kendinden bakama yüzüme. bana bunu yaptığın için bakama kimselerin yüzüne. "Ben artık onu sevmek istemiyorum, özlemek istemiyorum" diye ağladığım her gece için, hissettiğim her çaresizlik anı için ayrı ayrı pişmanlık duy ama çaresi olmasın istiyorum. "Hiç bir insanı unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mı ?
Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
Her an kapıdan içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelmeyeceğini bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, ne kadar katlanılamaz bir gerçek değil mi, sen hala bu kadar severken ?
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek.
Çok kötü değil mi? Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak onu işitememek, artık son değil mi? Biliyorsun değil mi? Ne kadar mutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddelerde geçen binlerce yüze bakmak.
Belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, belki şu an üzerimdedir gözleri diye paronayalar yaşamak ne zor değil mi?
Ne kadar eritir insanı fark etmeden. Sen de biliyorsun değil mi bunları?
Bir sinema koltuğunda iki kişi gibi oturdun mu hiç?Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına.
Güzel bir kafe keşfettiğinde,
Güzel bir film seyrettiğinde,
Güzel bir şarkı dinlediğinde, güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi,
Paylaşamadığın için onunla...
Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi? Baktığında aynaya yüzünün yarısını gördüğün oldu mu hiç? Sana hayatında en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin oldu mu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen, kalbini söküp alan bir insanın yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç?
Hayatta inandığın bütün değerleri alt üst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi?
Onu içinde, yüreğinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlarda feda oldun mu hiç?"