Eğer birisiyle kokusu içine sinerek uyuduysan ve sabahına sarmaş dolaş, nefesi nefesinde uyandıysan, gittiğinde oluşan hissizliği anlamları sadece senin yüklediğin kelimelerle anlatamazdın.
Bazı kelimelerin kifayetini kaybettiğini 16 yaşıma gelmiştim ama yeni öğrenmiştim. Burnumun ucu sızlıyordu. Özlemek öyle bir şey değildi. Boğazımda takılı kalan bir şeyler vardı ve ne yutkunabiliyor ne anlatabiliyordum. Orada öylece duruyordu, göğsümden başlayıp her bir hücremi içine katarak derinleşen o ince sızı. Hani bilirsiniz, kağıt kesiğine eşdeğer olan o tüm iç organlarınızı ait olmadıkları yerlerdeymiş gibi ağrıtan ve hiç geçmeyecekmiş gibi gelen o his. Hiç konuşmuyorduk, susarak da anlaşamıyorduk. Sarılarak anlaşabilirdik belki ama sen tüm ihtimalleri alıp da yanına, göç etmiştin doğru bildiğin yanlışlara.
Şimdi aramızdaki mesafe dönülemeyecek kadar uzun, sevgilim. Sana üzerinde eğreti duran sıfatlar kullandıysam kızma bana. Çünkü sen hiç benim gözümden görmedin. Hiç uyurken izlemedin mesela beni. Nefes alıp verişim hiç huzur vermedi sana ya da uyurken ellerin ellerimde diye mutluluktan uyuyamadığın hiç olmadı. İnsanlar uyurken severmiş en çok birbirlerini ve sen bunu fark edecek kadar bile kalmamışsın aslında.
Yok saymak en kolayı. Sanki hiç var olmamış, sanki öyle sarılmamış, öyle gülmemiş sanki hiç tanışmamış gibi. Aslında sana kızgın değilim. Çokça özlüyorum işte. Biraz da kafamın içini kemiriyorsun, baş ağrılarım hep bundan çünkü kafamın içinden sarılmak sana biraz zor oluyor. Zoruma gidiyor işte. Yanında huyunu suyunu, kokusunu bilmediğin bir kadınla uyanacak olma ihtimalin geliyor, bir güzel sövüyorum gelmişine gittiğine. Ama en çok gittiğine sövüyorum. Biliyor musun aslında iyi ki gittin, çünkü kalsaydın,
Seninle bir rakı masasında bu ülkeyi kurtarma ihtimalimizi bile sevebilirdim.
vekalbimdesin "Öyle bir akşam da gel ki.."
Bir akşam gel diyorum hani.
Öyle bir gel ki; gitmeler utansın gelişinden.
Yemin ederim dokunmam kılına.
Dokunursam gidersin bilirim.
Öyle bir akşamda gel ki; güneş doğmak istemesin gelişinden.
Yemin ederim kırmam seni.
Eğer üzersem bir daha gelmezsin bilirim.
Bir akşam..
Tek bir akşam be..
Sahi, ne kadar oldu kokunu duymayalı?
Ne zamandır kulaklarımda değil sesin?
Kaç yıl oldu da kalbinden çıktı gözlerim.
Öyle bir akşam gel ki;
Başlayalım yeniden yaşamaya.
Biliyorum seninde ruhun vazgeçmiş hayattan.
Hadi gel tanışalım en başından.
Öyle bir akşamda gel ki;
Unutmuş olalım."
Gelmedi! Sabaha kadar bekledim sözleştiğimiz yerde, zil zurna sarhoş olmuşum, yığılıp kalmışım evin kapısına. Bir dahada aramadım bunu, o'nun beni aramasını beklemedim dersem yalan olur. Bekledim. En acısı ne biliyor musun abi, bu yirmi ikinci Pazar, şimdi arasa dese ki "filanca yerdeyim, gel" buradan kalkar giderim. Bu kafayla, bu soğukta, şu üstümdeki gömlekle kalkar giderim. Cam kırıklarıyla döşenmiş olsalar o'na giden yolları, yalın ayak, koşa koşa giderim... En tuhafı da ne biliyor musun abi ? "Neden gelmedin?" falan diyemem. Çok güzelsin derim. Uzatıp ellerimi, bak bu avuçlar bir tek senin adının geçtiği dualar için açıldı râbbe derim... Şimdi istese abi, Böbreğimi veririm.." 'Az önce beni aradı... Adımı söyledi, yutkundum... Kelimeler kurşuna dizildi sanki boğazımda, konuşamadım. Nasılsın diye sordu sonra, iyi olduğumu söyledim. Sesim titredi konuşurken, iyi değilsin dedi... 'Sen aramadan önce iyiydim' diyemedim... Neden aradığını sordum, sadece nasıl olduğunu merak ettim dedi. Sanki kendi bıraktığı acıya ilaç olacakmış gibi... Sustuk sonra. Biraz o sustu, birazda ben... Görüşürüz dedi. Lütfen dedim... 'Lütfen bir daha görüşmeyelim, çünkü ben seninle tekrar görüşmemeye hiç hazır değilim...' Kim kapatacak diye tartışmadık bu defa, sustuk sadece... Bir süre sonra kendiliğinden kapandı telefon. Şimdi o ne yapıyor bilmiyorum, ben kendi yalnızlığıma gömülüp hıçkıra hıçkıra ağlıyorum... . Allah'ım... madem o değil kaderim, ne diye çıkarıyorsun karşıma? Eğer ki bir sınavsa bu; başka türlü ver belamı, razıyım cezama.