Kış bahçesine geçip oturan aile büyükleri bir masada, gençler ve Yıldırım Tipi ise bir başka masada oturuyordu. Fırat, bütün akşam olduğu gibi yine yanında sessizce oturmaya devam eden Ayaz'a bakmadan
"Ben kardeşini senden ya da ailenizden alıp götürmüyorum Sadullah Yalın! Ben kardeşini seviyorum ve onunla bir yuva kurmak, bir ömürü paylaşmak istiyorum. Tıpkı Ada ve sen gibi..." diye fısıldadı. Ayaz onu gayet iyi duymuş olsada kısa süre hiç tepki vermeden durup kadehindeki rakıyı tek seferde içti ve hafifçe ona döndü.
"Kabul edersin ki bu evlilik kararı beklenmedik ve çok ani oldu. Kardeşimi buna nasıl ikna ettiğini hala anlayamadım. Ayrıca seni eskisi kadar sevmiyorum hatta sana acayip uyuz oluyorum Binbaşı!" Ayaz'ın buz gibi gözlerine, mimik kıpırdamayan yüzüne bakan Fırat istemsizce gerilmişti.
"Bana düşmanınmışım gibi bakmana gerek olduğunu düşünmüyorum çünkü ben düşmanın değilim Ayaz. Ben hala eskiden sevdiğin, oturup konuştuğun, dertleştiğin, kadeh tokuşturduğun dostunum. Farklı biri değil, hala aynı adamım. Hala aynı Fırat... Tek farkım ise aşık olmuş olmam."
"Koskoca dünyada bula bula benim kardeşimi mi buldun lan? Aşık olacağın başka kadın mı kalmadı?" Dişlerini sıkarak homurdanır gibi söylediği sözlere gülen Fırat
"Önüme binlerce kadın koysan yine Asena'ya aşık olur, yine onunla evlenmek ve yaşlanmak isterdim." Dediğinde Ayaz'ın yüzündeki gerginlik biraz olsun yok oldu ve çatık kaşlarının altından bir tebessüm belirdi.
"Cihangir?" Cihangir, yanında dönen muhabbeti dakikalardır sessiz sessiz dinliyordu ancak muhabbetin içine dahil olacağını bilmiyordu. Tedirginlikle başını arkadaşına çevirip
"Ayaz!" Derken kendisini nasıl bir olayın beklediğini kestirmeye çalıştı.
"Sen bu ayı gibi herifi dövebiliyor musun?" İşte kabak yine başına patlamam üzereydi.
"Yok kardeşim ben almayayım. Hem dediğin gibi adam resmen 'ayı', böyle şeylere hiç gerek yok." Fırat yarım bir gülümsemeyle hem arkadaşı, hemde askeri olan adama bakarken
"Doğru dedin yüzbaşı. Böyle şeylere ne gerek var değil mi ama!" Demesiyle Ayaz, Cihangir'e dönüp kızgın kızgın baktı.
"Sana kız falan yok aslanım! Geçmiş olsun!"
"Komutanım, sizi bir kez dövebilir miyim?" Bu soruyla gülmeye başlayan Fırat'ın gözleri karşısında oturan ve Gül ile sohbete dalmış olan Asena'daydı.
"Seni günlerce karargahtan çıkarmam, bu da yetmezmiş gibi uyumanada müsaade etmem aslanım. Karar senin!"
"Babamı Yadigar için hayatta ikna etmem. O da seni... Sever bilirsin!"
"Allah ikinizi de bildiği gibi yapsın lan!" Diyerek masadan kalkmasıyla Fırat ve Ayaz gülmeye başlamıştı.
***
Ertesi gün herkes iş hayatlarına kaldığı yerden devam ederken, Asena ve Fırat askerlerinin ve komutanlarının tebriklerini kabul ediyordu.
Gün boyunca ikisininde çok fazla konuğu olmuş, odaları hiç boş kalmamıştı ki Asena'nın kapısı bir kez daha çaldı ama açılmadı. Kapıdakinin astı olduğunu, yani rütbe veya kıdemce aşağısında bulunduğunu anlayan Üsteğmen
"Gel!" Diye bağırdıktan sonra kapısı aralandı.
"Komutanım, bu paket nizamiyeye bırakılmış. Size nişan hediyesi olduğu not düşülmüş." Asena pakete uzanıp eline aldıktan sonra
"Sağ ol, çıkabilirsin!" Dedi ve asker kendisine selam vererek odadan ayrıldı. Eliyle paketi yoklayan Asena, süslü ambalajın içinde küçük bir kutuyu tuttuğunu hissedip ambalajı açmaya başladı. Kaşları çatılmış, bedeni garip bir hisle gerilmişti. Açtığı ambalajın içinden masaya düşen siyah kadife kutuyu eline alıp yine dikkatle inceledikten sonra kapağını açtı. Ancak birkaç saniye neye baktığını anlamayarak öylece donup kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA KURŞUNU -Asena&Fırat- (TAMAMLANDI)
Ficción GeneralLütfen Dikkat! Hikayeyi anlayabilmek adına Efsane, Esmerim Lâl ve Esmerim Abre kitaplarını okumanızı öneririm. Kitapları internette ya da kitapçılardan temin edebilirsiniz. Derseniz ki kitabımız yok. Olsun yine de hadi gelin okuyalım :) Binbaşı Fır...