15.Bölüm

21.5K 1K 75
                                    

Dışarıda fırtına vardı... Saatte bilmem kaç kilometre hızla esip geçen rüzgâr her şeyi kaldırıp koparıyordu... Dışarısı çok soğuktu... Aralık ayının sonuydu ve kar hızlanarak yağmaya devam ediyordu... Dışarısı kapkaranlıktı... Gün daha doğmamıştı...

Pencereden dışarı bakan Asena titrek bir nefes alıp gözlerini kapatırken bunların sadece dışarıda olmadığını biliyor, hissediyor ve bu garip hatta insanı delirtebilecek kadar güçlü hisle savaşıyordu. Yüreğinde kopan fırtınalara, yüreğini donduran gerçekler eşlik ederken, zifiri karanlığın içinde kaybolmuş gibiydi. Pencerenin ön kısmındaki kalorifer peteğine dokunup istemsizce irkildi ve yeniden nefes aldı.

İki yıl... Tam tamına acıyla, hasretle geçen, vicdanının yangınıyla kavrulduğu iki yıl... O kadar uzun, o kadar tarifsizdi ki sevdiği adamın yokluğuyla savaştığı o günleri düşünürken bile saatler geçmişti. Fakat Asena bu anıları düşünerek geçirdiği saatlerin farkında değildi.

Askeriyedeki odasına gireli iki gün olmuş, bu sürede kimseyle görüşmemiş, konuşmamış ve kendisiyle baş başa kalmıştı. Zaten durumun hassasiyetini bilen hiçbir arkadaşı yada komutanı da onu görmek için acele etmemiş, biraz kendiyle kalmasına izin vermişti. Asena gözlerini yeniden aralayıp yavaş yavaş aydınlanan gökyüzüne bakarken acılarının üstüne bir örtü çekiyor ve asıl konuya odaklanmaya çalışıyordu.

Fırat Binbaşı iki yıl önce nasıl ölmemişti ve Fırat Binbaşı bu iki yıl boyunca nerede, ne yapmıştı?

Odasındaki aynanın karşısına geçip yansımasına bakarken gözaltlarındaki mor halkaların, teninin bembeyaz oluşunun farkındaydı. Yüzündeki bu ifadenin halk arasındaki tabirine 'hortlak görmüş gibi' denmesi ise hayatın en büyük şakası olmalı diye düşünürken üstünü düzeltti, saçını yeniden topladı ve olabildiğince normal görünmeye çalışarak kapıya yöneldi.

Günler sonra odasından çıkıp, merak ettiği her sorunun cevabını alabilmek adına Halil Albay'ın odasına geldiğinde kapıdaki askere donuk bir ifadeyle bakmıştı.

"Komutan odasında mı?"

"Komutanım odasında değil, komutanım!" Cevabıyla kaşları hafifçe çatılırken

"Nerede?" Diye ikinci sorusunu yöneltti.

"Yıldırım Timiyle birlikte gazinodalar komutanım." Az evvel çatılan kaşları şimdi havaya kalkmış, asker ise gözlerini onun gözlerinden anında kaçırmıştı. Asena arkasını dönüp, seri adımlarla gazinoya ilerlerken bir yandan da sakin olmaya çalışıyordu.

Bulunduğu binadan bahçeye çıktıktan sonra sabahın ayazında ürpererek yürüdü ve gazinodan içeri girdi. Tüm gözler aynı anda üstüne dönerken Asena sakince bar kısmına gidip oradaki askerlerden gözleriyle bir bardak çay istedi. İki gündür olduğu gibi yine sessizdi. Herkesin, özelliklede az ilerideki koltuklarda oturan Halil Albay ve Fırat'ın sesini duymak için delirdiklerini biliyordu. İfadesizliği, sessizliği ve soğukluğuyla için için onlara olan kızgınlığını, kırgınlığını açık etse de gerekmedikçe konuşmamaya kararlıydı.

Tezgahın üstüne koyulan bardağın içindeki kaşığı çıkartıp kenara koyduktan sonra çay tabağını öylece bırakıp, sıcak bardağı eline aldı ve sol avucuyla sarıp, yeniden koltuklara doğru yürüdü. Kaan ve Cihangir birbirlerinden uzaklaşıp ona yer açarlarken Halil Albay'a küçük bir baş selamı vererek yerine geçen Asena çayından bir yudum alıp, göz ucuyla Cihangir'e baktı.

Gözleri kan çanağına dönmüş, şişmiş ve göz altları tıpkı kendisininki gibi mor renge bürünmüştü. Ağladığı yüzünün her zerresinden belli olurken

SEVDA KURŞUNU -Asena&Fırat- (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin