Işıkları açmadıkları salonda koltuklara yan yana oturmuş, dışarıda yağan yağmuru izliyorlardı. İkiside sessiz, ikiside düşünceliydi. Belki görünüşleri değişmemişti ama iki yıl içerisinde kişiliklerinde çok şey değişmişti ve bunun farkındaydılar. Yeniden tanışmak gibi... İlkinden daha zor bir durumla burun buruna geleceklerini zaten biliyorlardı ama yeniden tanışmanın ve alışmanın bu kadar sancılı olacağını tahmin etmemişlerdi.
Konuşmak için defalarca açılan ağızlarından tek kelime bile çıkmamıştı çünkü 'ee, görüşmeyeli nasılsın' yada 'naber, iki yıl boyunca neler yaptın' diye mi soracaklardı. Git gide karışık ve içinden çıkılmaz bir hal alan sessizlik, resmen kaosa dönüyordu. Usulca yerinden kalkan Asena salondan çıkmadan önce göz ucuyla ona
"Ben yatıyorum." Demiş, Fırat ise cevap olarak yalnızca başını sallamıştı. Evet, konuşmuş içlerindeki her şeyi dökmüşlerdi ama ne yaşadıklarını unutuluyor, ne de hayatlarına kaldıkları yerden devam edebiliyorlardı.
Tam üç gündür evde iki yabancı gibi sadece susmuş olmaları da bunun en büyük kanıtıydı. Üç gün önce birbirlerine sıkı sıkı sarılıp öpüşmüş olsalarda Asena Fırat'tan, Fırat da Asena'dan uzak duruyordu. Bunu istemsiz ve içgüdüsel olarak yaptıkları ortadaydı.
Yine bir akşamı daha sessizlikle geçirip uyumak için odalarına geçmişlerdi ki Asena'nın kaldığı oda yani Fırat'ın eskiden kullandığı yatak odasının kapısı hafifçe çaldı.
"Asena gelebilir miyim?" Duyduğu sesle yatakta doğrulup
"Gel!" Dediğinde kapı açıldı ve Fırat üstü çıplak bir halde görüş alanına girdi.
"Dolapların birinde tişörtüm var mı?"
"Olması lazım!" Cevabını verirken gözü istemsizce bedeninin sağ tarafındaki birkaç tane yara izine takıldı ve gördüğü şeyle irkildi. Yatağından kalkıp sakince ona doğru yaklaşıp tam önünde durduktan sonra sol elini sırtının hemen yakınından başlayıp sağ göğsünün altına kadar ilerleyen üç ayrı kesinin izine dokundurdu.
Fırat yıllar içerisinde o yara izlerini görmeye o kadar alışmıştı ki varlığı normalmiş gibi hissediyordu. Ta ki Asena'nın gözlerindeki korkuyu görene kadar.
"Bunlar nasıl oldu?" Gözlerini gözlerine resmen kenetlemişti ve Fırat'a kaçacak en ufak bir yer bile bırakmamıştı.
"Bıçaklandım ama çabuk toparladım önemli bir şey değil!" Deyip odadaki iki dolaptan kendisine en yakın olana ilerlediği sırada Asena bir şeyi daha gördü.
Kalbinin hemen altındaki kurşunun açtığı yara izini. Kendi sıktığı kurşunun yara iziydi bu ve gördüğü şeyle sanki kanı çekilmiş, kalbi atmayı bırakmıştı.
İşte bu yüzden Fırat'ın hangi dolabı açtığını fark etmesi uzun sürdü, işte bu yüzden 'açma' diyemedi ve iki yıldır dolapta sakladığı gelinlik ile damatlık bir anda gözlerinin önüne serildi. İkiside oldukları yerde öylece kalmış, dakikalar boyu sessizce dolabın içindekilere bakmayı sürdürmüştü. Fırat, hemen arkasındaki yatağın ayak ucuna oturduğunda düşen omuzları ve önüne eğdiği başı Asena'nın bir kez daha canını yaktı. Tıpkı Fırat'ın gördükleriyle kavrulan yüreği gibi...
"Ben buraya gelirken babana nikah günü almasını söylemiştim." Asena kendileri için nikah günü alınmasına mı, yoksa bunu babasının yapıyor olmasına mı şaşıracağını bilemeyerek bir kahkaha attığında Fırat'ın da omuzları usul usul sarsılmaya başlamıştı. Kahkahaları sakin bir tebessüme dönen Asena onun yanına oturup gelinlik ve damatlığa bakmaya devam ederken
"Ben onu yeniden giymeye hazır değilim. Ben... Her şey daha çok yeni ve bu yüzden..." diye fısıldadığı an Fırat sadece başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVDA KURŞUNU -Asena&Fırat- (TAMAMLANDI)
Genel KurguLütfen Dikkat! Hikayeyi anlayabilmek adına Efsane, Esmerim Lâl ve Esmerim Abre kitaplarını okumanızı öneririm. Kitapları internette ya da kitapçılardan temin edebilirsiniz. Derseniz ki kitabımız yok. Olsun yine de hadi gelin okuyalım :) Binbaşı Fır...