Aslı elbise için çıktıkları alışverişte bir hayli yorulmuştu, o yüzden kendine birkaç gün mola vermede sakınca görmedi. Zaten Levent'i de hiç görmüyordu ama eve uğradığını, yatmaya geldiğini balkona asılan çamaşırlardan, banyoda onun erkeksi duş jelinin kokmasından anlıyordu.
Cuma sabahı Aslı uyanığında Levent yine yoktu, işe gitmek için evden erkenden çıkmış olmalıydı. Kahvaltı yaptı, kızlarla görüntülü konuştu, makyaj hakkında fikirler aldı, televizyon izledi ama zaman çok yavaş akıyordu. Levent yine gecenin bir yarısı gelmez inşallah diye umdu içinden. Onunla konuşması gerektiğini hissediyordu, ayrıca ondan Bade'nin numarasını da alması lazımdı. Akşam için ne yapsam diye düşünürken internetten kremalı makarna tarifine baktı. O akşam yedikleri yemek gibi olsun istiyordu ama yanında o geceki gibi beyaz şarap yerine vişne suyu olacaktı.
Yemeği ve sofrayı hazırladığında yemekleri tabaklara koymak için Levent'i bekliyordu ama genç adam ya yine gelmezse diye düşünmekten kendini alamıyordu. En sonunda derin bir nefes alıp telefonu eline aldı. Nedenini bilmeden heyecanlıydı onu arayacağı için. Ayağa kalktı ve Levent'i aradı, çalıyordu. Arama cevaplandığında Aslı nefesini tuttu, tek kelime söylemedi.
'Alo, Aslı?' Aslı cevap vermiyordu.
'Aslı, orada mısın? Bir sorun mu var?' Levent'in sesi başta kontrollü gelirken şimdi endişeli gelmeye başlamıştı.
'Ş-şey yok bir sorun yok. Ben seni yemek için aradım, seni bekliyorum yemeye başlamak için.'
'Ben geç gelirim, bekleme.' Sesi yine aynı tonuna dönüş yapmıştı.
'Levent lütfen, bekliyorum bak. Yarım saat içinde geliyorsun, itiraz istemiyorum.' Levent reddetmesin diye telefonu yüzüne kapattı ama kapattığı anda da pişman olmuştu. Daha geçen kendisi samimiyetten bahsederken resmen Levent'e emrivaki yapmıştı. Anında pişmanlık ruhunu esir alırken 'Belki de suratına kapatmamı umursamaz.' diye düşündü.
Levent gitmemeyi düşünse de daha fazla kaçmanın manası olmadığına kanaat getirdi. Zaten her gün ya parka, ya kafeye, ya da arkadaşlarına gitmekten yorulmuştu. Oturduğu banktan kalkıp eve yürümeye başladı. Kapıyı anahtarıyla açtığında telefon konuşmasının üstünden 15 dakika geçmemişti bile. Aslı'nın telefonu yüzüne kapatması ve yaptığı emrivaki dikkatinden kaçmamıştı. Aslı, Levent mutfaktan içeri girerken oturduğu sandalyeden kalktı.
'Hoşgeldin.'
'Ne konuşmak istiyorsun?' Aslı daha önce Levent'i hiç böyle görmemişti. Ruhsuz, duygusuz ve ifadesiz.
'Bade'nin numarası lazımdı da bana bir şey için. Bir de şey, o akşam söylediklerim hakkında konuşmak istiyorum seninle.' Levent unutmamak için telefonunu cebinden çıkarıp tek bir şey bile söylemeden Bade'nin numarasını Aslı'ya gönderdi. Konuşma boyunca gözlerini Aslı'ya değdirmemişti hiç. Bakarsa gözleri alev alacak gibi sanki.
'Numarayı gönderdiğin için sağol. Diğer konuya geçebiliriz şimdi.' Levent'in o konuşurken gözlerine bakmaması genç kızı öfkelendiriyordu. Aslı konuştuğu insanın gözüne bakmak isterdi hep.
'Gözüme bakar mısın lütfen Levent? Oturup konuşalım istiyorum sadece. Büyütülecek bir konu değil.' Aslı hararetle konuşurken sözlerini bitirir bitirmez Levent kafasını Aslı'ya çevirdi, tam gözlerinin içine keskince bakmaya başladı.
'Hiç.' dedi fısıltıyla. Tek kelime. Birçok şeyin cevabı olacak bu kelime Levent için tek bir anlam taşıyordu ama Aslı anlayamadı, ne demeye çalışıyordu? Kaşları çatılırken sordu.
'Hiç, ne? Ne demek istediğini anlamıyorum.' Öfkesi sönerken sesi de daha düşük çıkıyordu. Levent'in gözlerine bu kadar derince bakması onu yatıştırmıştı. Levent ise suskunluğunu bozacak gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BERCESTE
Teen Fictionİki insan arasında hangi şartta olursa olsun kaderden daha uzak bir mesafe olamaz. Çünkü kader, insanın yürümek zorunda olduğu en uzun yoldur. Hayata gelen her insan iyi ve kötüyü öğrenir. Yaşadığımız hayatlar karakterimizi biçimlendirirken en büyük...