Hellloooooo
Elimde ki kitabı bitirince ayağa kalkıp karşımda duran kitaplığa ilerledim.
Marcus'la birlikte bu günü kitap okuyup evde dinlenmek için ayırmıştık. Ben çok sevmesemde o kitap okumaya bayıldığı için böyle bir fikire karar vermiştik.
Tabi akşam bara gitmek istiyordum
Onu ikna etmem lazımdı.Olayların üzerinden iki hafta geçmesine rağmen yanımdan bir an olsun ayrılmıyordu.
Sade geçirdiğimiz günler de bile şüphe etmekden kaçınmamıştı.
Üzerime fazla titremesini sevmesemde o dediğini yapıyordu.Kitaplığa kitabı koyup odadan çıktım. Marcus'un gözlerini üzerimde hissetsemde önemsememiştim.
Mutfağa girip buzdolabına ilerledim. Soğuk bira çok iyi gelirdi şuanda. Canım sıkılmıştı zaten
İki tane kitap bitirmiştim.
Kitaplar çok uzun olmasa da alışık olmadığım için sıkmıştı.
Biranın kapağını açıp büyük bir yudum aldım.
Marcus içinde bardağa viski katıp mutfaktan çıktım.
Küçük evimizde herşey tam istediğimize göreydi. Ve bu beni çok mutlu ediyordu.İleride Marcus'la evlenirsem leydi olacaktım. Kraliyette yaşamak zorunda olacaktım.
İstediğim gibi bir hayat süremeyecektim. Bu zor bir şeydi.
Şimdi bu şekilde olmak beni çok mutlu ediyordu.
Odaya girip tekli koltukta oturmuş Marcus'un yanına adımladım.
Elinde ki kitabı alıp koltuğun yanında buluna küçük sehpaya koydum. Beni dikkatle izlerken ona bakıp gülümsedim.
Kucağına yan bir şekilde otururken halinden memnun bir şekilde sırıttı.Elimdeki viski bardağını ona uzatıp göz kırptım.
"Sevgilim kitap okumakdan sıkılmışa benziyorsun" sesiyle ona bakıp dudak büzdüm. Tabi ki sıkılmıştım.
"Marcus bu akşam bara gidelim mi? İki haftadır sadece okula gidiyoruz. Eğitimi bile iptal ettin.
O benim için sıkıntı değil ama sıkıldım evde"Viskisinden içip bana bakmayı sürdürdü. Beni düşünmesi beni eve hapsetmesini gerektirmezdi değil mi?
Zil çalınca Marcus'a baktım.
Bu evin zili çalmıştı değil mi? Ben yanlış duymadım.
Ayağa kalkıp kapıya ilerledim.
Bu saatte bize kim gelirdi ki
Daha doğrusu ne için gelirdi.
Akşama az kalmıştı.Kapının diğer tarafından gelen parfüm kokuları birbirine karıştığı için kimler olduğunu da anlayamamıştım.
Kapıyı açıp karşımda duran gruba baktım.
"Biz geldiiiik" diyerek şakıyan Alberta beni kenara itip eve girdi.
Paul elinde yedi sekiz tane pizza kutusuyla içeri girerken bana göz kırpmayı ihmal etmemişti.
Alex ve kardeşi de eve girince son kalan Mark'a baktım.
Elinde ki poşetlerde bira şişeleri vardı.
"Pizza ve birayı sevdiğini bildiğimden sana bira aldım. Daha doğrusu herkese bira aldım ama olsun"Kapıyı kapatıp Marcus'un girdiği odaya girdim.
Alberta beni görünce boynuma yılan gibi sardı kollarını.
"Bebeğim ne kadar özledim seni"
Tiz sesi kulaklarıma dolduğunda bende kollarımı hafifçe beline sarıp konuştum.
"Alberta abartma daha dün gördün" kollarını boynumdan çekip saçını savurdu.
"Olabilir ben seni özlerim"
Alberta kendisini tekli koltuğa atıp telefonuyla uğraşmaya başladı.Lisa ve Alberta ikisi de aynı anda çığlık atarak ayağa kalkınca ne olduğunu anlayamamıştım.
"Oha kızım şuna bakarmısın? Burası çok güzel" Lisa'nın sözleriyle arkamda kalan duvara baktım.
Eveeet benim sevgilimin bana küçük bir süprizi.
Duvar da biz sevgili olduktan sonra çekilen fotoğraflarımızı çıkarttırmış kalp şeklinde olan bir çerçeveye ki bu duvarın neredeyse hepsini kaplıyor işte onu es geçelim. Yaptırttığı çerçevenin etrafında letler vardı.
Çok güzeldi gerçekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTLARIN SAVAŞI
Science Fictionİki aşık kurt... İki kanlı krallık... Yaşamaya mahkum olduğunuz bir hayat... Hiç bitmesin dediğiniz şeyler bitip, hiç başlamsın dediğiniz şeylerin başladığı yer...