12.#HEDİYE#

44 10 2
                                    



Ben geldim


"Yeni başlangıçlara"
Elinde ki bira şişesini kaldırarak bağırdı. Bu kız tam bir manyaktı.
Masa da ki topluluk da Alberta'ya ayak uydurup şişelerini kaldırdılar. Şişemi kaldırdım.
Karşımda ki gri gözlerle buluşurken gözlerim herkes bir ağızdan aynı şeyi söyledi.
"Yeni başlangıçlara" dudaklarımızdan dökülen kelimelerle herkes gülerek yanında ki ve karşısında ki kişiyle şişelerini yavaşca birbirine vuruyordu.
Barclay şişesini uzattı.
Şişelerimiz birbirine yavaşca çarparken dudaklarından kısık bir şekilde dökülen kelimeler sanki hiç duymamışım gibi üzerimde etki bırakmıştı.
"Yeni başlangıçlara"

Şelaleye gideli bir hafta olmuştu.
Bjr hafta boyunca neredeyse hiç göremediğim adam şuan da karşımda oturuyordu.
Babasıyla birlikte Fransa'ya gitmişti. Benimde eğitimlerime Mark girmişti.
Alex eğitmenliğine devam ediyordu ama benim eğitmenim değildi.
Barclay benim eğitmenim olarak kalacağını söylemişti.

Şimdi ise Alex ve Lisa bizi akşam yemeğine çağırmışlardı.
Birlikte yemek yerken Alberta gaza gelmişti ve böyle bir şey yapmıştı.

Şişemde ki bira bitince dudak büzerek masanın sonunda ki bira şişelerine baktım.
Kalkıp almak istemiyordum. Ama kimse de kalkıp bana getirmezdi.
"Lauara biran mı bitti?" Alex'in sesiyle sol tarafıma döndüm.
"Evet" diye sırıtınca ayağa kalkıp masanın sonunda duran biralardan iki tanesini alıp eski oturduğu yere yani yanıma oturdu.
Şişenin kapağını açıp bana uzatınca şişeyi elime alıp "Teşekkür ederim" dedim.

Masa da ki muhabbet güzeldi.
Ama şuanda onları dinlemek istemiyordum.
Alex'lerin evi de ormana yakındı. Biraz ileriye gitsem hiç sıkıntı olmazdı herhalde.
Tabi drakula filan görmezsem.
Ayağa kalkıp şişemide elime aldım.
Bir kaç göz üzerimde olsa da onlara aldırış etmedim.
Masanın sonunda oturan Rio'yla göz göze gelince sırıtarak göz kırptım. Bana göz kırparak karşılık verdi.

Biraz ilerlerken arkamdan gelen ayak seslerine aldırış etmedim.
Onun kokusu sebepsizce bana güven hissi veriyordu.
Büyük gövdeli bir ağacın önüne oturunca o da gelip yanıma oturdu.
"Sıkıldın mı?" Sorusuna karşı ona baktım. Gri gözleri bal sarısı gözlerimde geziniyordu.
"Biraz" dudaklarımdan dökülen kelimelerle gözleri bir an dudaklarıma kaysada hemen gözlerimi buldu.

"Ormanların tehlikeli olduğunu söylemiştim sana. Neden buraya tek geliyorsun?"
Hafifce güldüm. Bu adam şakamıydı. "Arkamdan geliceğini biliyordum"
Hafif gülümser gibi oldu. Sonra ise hemen eski haline geri döndü.
Yan profilini seviyordum.
Kirli sakalları ona ayrı bir güzellik katıyordu.

"Bazen yalnız kalmak istediğimde daha doğrusu Alberta'nın beni bulamayacağı bir yere gitmek istediğimde her zaman ormana gelirim" dediği şeye gülmek istedim. Alberta gerçekten tam bir baş belasıydı.
"Onunla iyi anlaşıyorsunuz. Bazen sen ve Alberta gibi olmak istiyorum" diyerek itirafta bulundum. Biz hiç bir zaman böyle olamazdık. O benden uzaktı bende abimden uzaktım.

"Abinle anlaşamıyor musun?"
Sorduğu soruya cevap veremeyecek düzeyde bir abi kardeş ilişkimiz vardı.
"Anlaşamıyor değiliz ama ne bileyim işte. Biz sanki zorunlu kardeş gibiyiz. O benden ben de ondan uzağım. Boşver yaa yirmi üç senede alıştım"
Başıyla onayladı benim dediklerimi. Şişemi dudaklarıma götürüp küçük bir yudum aldım.

KURTLARIN SAVAŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin