Selamlarrrr
Elimdeki siyah havluyla alnımdan şakaklarıma akan teri sildim.
Bu gün abim kırılmadık kemiğimi bırakmamıştı.
Tabi kendisi saat yedi de kalkıp okula gitmediği için sorun yoktu.
Ben ise çalışıcam diye geç saatlere kadar burada kalıyordum. Sabah da erkenden kalkıp okula gidiyordum.Bizim eğitimimiz dokuz sene sürüyordu. Eğer düzenli bir şekilde çalışırsan. Çalışmazsan onüç sene yada on dört sene sürüyordu.
Ben düzenli bir şekilde çalıştığım için hem de abim sayesinde altıncı senemdeydim. Abim bütün askerlerin başın da duruyordu. Kime kimin eğitmenliğini yapması gerektiğine bakıyordu. Eğitilen insanların eğitilişlerine bakıyor ona göre değerlendiriyordu.
Düzenli çalışanlar bir müddet sonra kralımızın yaşadığı şatoya gönderip üst kademeli insanların karşısına çıkıyordu.Onlar ne karar verirse o kişi o şeyi yapmaya başlıyordu. Bazen yurt dışına gönderip eğitmen yapıyordu. Bazense kralımız yanına alıp üst kademeli birisi oluyordu. Bizim hayatımız böyleydi.
Gürültüyle açılan kapıya döndüm.
Anna koşarak yanıma geldi. Nefes nefese kalmış bir halde konuşmaya başladı. "Laura iyimisin?"
Şaşkın bir ifadeyle ona baktım. Hiç bir şey olmamıştı. Neden bu haldeydi.
"İyiyim Anna da bir şeymi oldu?"
Sesli bir şekilde nefesini dışarı üfleyip "dışarıda ki kızlar sana bir şey olduğunu söyleyince korktum"Tebessüm ederek konuştum.
"Sadece abim biraz hırpaladı biliyorsun her zaman aynı şeyi yapıyor korkulacak bir şey yok"
Her şey için endişelen bir arkadaşım vardı. Bir gün bu endişeyle ölecek diye korkuyorum.
"Ben çok açım hadi gidip bir şeyler yiyelim. Hem saat çok geç oldu artık çalışamazsın."Her zaman Anna'yı çalışacağım diyerek ektiğim için bu sefer beni bırakmaya niyeti yok gibi görünüyordu.
"Nereye gidiyoruz" diyerek ayağa kalkınca zaferle gülümsedi. "Tabi ki okuldan sonra her zaman gittiğimiz hamburgerciye"
Dolabımdan çantamı alınca birlilte soyunma odasından çıktık.Büyük bir kasaba da yaşıyorduk.
İnsanların da olduğu bir kasaba olunca bizim eğitim yerlerimiz yer altında ki mahzenlerde.
Eskiden bu mahzenlerde düşmanlarımıza işkence yapılıyormuş.
Şimdi ise biz eğitim alıyoruz.Merdivenleri çıkıp büyük bir evin içine girdiğimiz de Anna "Bazen insanları anlayamıyorum biraz düşünseler bizim ne olduğumuzu bulabilirler ama sadece bizden ürkerek yaşıyorlar. Sence de çok farklı değil mi?" dedi.
Anna bu konuda haklıydı.
Büyük bir eve her gün giren yüzlerce insan giriyor. Bu ev ne diye ben merak ederdim ama onlar hiç merak etmiyor.Mahzenlerin girişlerinde büyük evler vardı. Bu şekilde insanların dikkatini çok çekmiyorduk.
Dört tane giriş vardı. Ben çoğunlukla ormanın yanındaki girişden girerdim.
Evim ormanın yakınlarındaydı.
"Anna bu kadar düşünme ne güzel işte bizi fark etmiyorlar" deyince başıyla onayladı.Beyaz arabama binerken telefonum çalmaya başladı.
Şu saatte neden telefonum çalıyordu. Ben yorgunum bir de telefon da konuşarak vakit kaybediyordum.
Arabaya binip çantamdan telefonumu çıkardım.
MARCUS
Tabi sevgilim beni arayabilirdi.
Arabayı çalıştırırken telefonu açtım.
"Efendim hayatım" şuan da otuziki diş güldüğünden emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURTLARIN SAVAŞI
Fantascienzaİki aşık kurt... İki kanlı krallık... Yaşamaya mahkum olduğunuz bir hayat... Hiç bitmesin dediğiniz şeyler bitip, hiç başlamsın dediğiniz şeylerin başladığı yer...