Üzerimde ki atlet tenime ikinci bir ten gibi yapışmıştı, gökyüzü yarılır gibi titredi ve içinde ki çığlıkları koyverdi. Koşarak bir yokuşa doğru yol alıyordum, turuncu saçlarım yüzümün her yerine yapışıyordu. Bir uluma sesi duydum, ikinci ve üçüncü ulumayı da duyduğumda olduğum yerde durdum. Göğsüm hızla inip kalkıyor kalbim bağrımı delmek istercesine çarpıyordu, uluma sesleri çoğaldığında kendi etrafımda bir tur attım. Karanlıktı, burada seyrek ağaçlar olsa da ilerleyen patikadan yukarısı ormandı. Taşlı zeminden gelen güçlü hışırtı sesleriyle arkama döndüm, hızla üzerime gelmekte olan birşey vardı. Birşey diyordum çünkü karanlıkta ne olduğunu çözememiştim. Yaklaştıkça silueti meydana çıkıyordu, tüylü ve büyüktü. Yaklaştı ve artık ben onun ne olduğunu seçebilmiştim.
Dibime kadar giren şeyin bir kurt olduğunu görmemle tüm bedenim yay gibi gerildi. Üzerime atlayan kurtla geriye doğru düştüm, bağrımda dağlanmış yaranın eşsiz acısı kol gezerken dudaklarım korkuyla titriyordu. Yüzüme hızla tokat gibi inen yağmur taneleri titreyen dudaklarımdan sıçrıyor çeneme iniyordu. Korkuyla süzülen yaşlarım yağmur damlalarına karışıyor ve şakaklarımdan inip hiçliğe karışıyordu. Üzerimde ki ağırlık kaybolduğun da elimi boynuma götürdüm. Sızlayan tenim dudaklarımdan acı dolu bir feryat çıkmasına neden olduğunda gözlerimi de aralmıştım. Islanan simsiyah tüyleri, bal rengi gözleri ve uzun sivri dişleri korkunun somut hâli gibiydi. Dirseklerimi taşlı yola koyup yaralanmasını umursamadan geri geri sürünmeye başladım. En fazla gidebildiğim mesafe bir metreydi ki arkamdan gelen hırlama sesleriyle nefesimi tuttum, göz ucuyla göğüs kafesime baktığımda dehşetle gözlerim açıldı. Tam tamına üç tırnak izi, pençesiyle bıraktığı iz acısından da anladığım kadarıyla boynumdan başlayıp göğüs çizgime iniyordu.
Asıl dehşet verici bu bile değildi, üç tırnak izinden başta ve sonda ki kanarken ortada duran tırnak izinden beyaz parıltılar dökülüyordu.
"Bu nasıl olur?"
"Ona nasıl ulaştı?"
"Bu Gümüşservi"
"Onu mühürlemiş!"
Etrafımda daire çizerek dolanıyorlardı, onları göz ucuyla takip ediyordum. Hoş bana saldırsalar ne yapabilirdim o bile meçhuldü. Zihnimde yankılanan hırıltılı sesler durduğunda kurtlar birer adım geri çekildi. Biri hariç, üzerime atlayan siyah kurt gözlerimin içine bakıyordu.
"Bir an önce dönüş!""N-ne?"
Diye sordum korkudan cılızlaşan sesimle. Sırtıma değen ıslak ve soğuk olan taşlı yol içimi titretirken manevi olarak korkudan çürüyordum.
"Titan seni sahiplenmiş, bir an önce dönüş ve gel seni bekliyor olacağız Gümüşservi""Zaman kalmadı"
"Dönüş"
"Geliyorlar, zaman kalmadı"
Önümde eğildi ve göz kamaştıran bir asillikle geri doğruldu. Kurtlar giderken uluma sesleri boş arazi de yankılanıyordu. Titan, Titan'da neydi? Beni sahiplenmiş miydi? O da ne demekti? Peki ya kimler geliyordu? Soğuktan titremeye başlayan bedenimle dişlerim birbirine çarpmaya başladı. Buraya gelmem gerekiyordu, gelip öğrenmeliydim. Merak çok tehlikeli bir duyguydu, insana herşeyi yaptırabilirdi. Benim gibi korkak birine bile...
Orman silinmeye başladığında gözlerim karanlığa gömüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Cüce
FantasyAy ruhunu dilinin tutulmasına neden olacak kadar güzel olan kadına emanet etti. Olmayan kalbinin teklediğini düşündü, deniz mavisi gözlerine bakarak. Şehvetle bir öpücük kondurdu çilek rengi dudaklarına. Gecenin sonunda, kadının rahmine bir bebek dü...